Açıkcası pek çoğuna itimat etmediğim (hattat din-dışı olarak nitelendirdiğim) bir sürü acayiplik roman içinde sürekli karşımıza çıkıp duruyor: Reenkarnasyon, büyücülük, paralel evrenler, enerji, aikido (huzur yolu), şamanlık, gizemcilik, işaretler ... Yazar sanki bunlar (mesela zamanda gezinmek) günlük hayatın bir parçası çok sıradan şeylermiş gibi anlatıp durmuş. Kendisi dışında romanın pek çok kahramanı da metafizik bir Dünya’da yaşayıp gidiyor. İnsanın “Ne oluyoruz kardeşim, siz başka alemlerde turlayıp dururken bir katı bir gerçeklik içinde sekiz buçuk – beş buçuk mesaisi yapıyoruz” diyesi geliyor.
Galiba bütün bu acayip inanç örneklerini bir anlamda Engizisyon’un başarısız olduğunu vurgulamak için böyle ortaya saçıp dökmüş. Yok edilmeye çalışılan bir sürü inanç ve uygulama şu anda Hristiyan ülkelerde çok yaygın. Ben yine de yazarın koyu bir biçimde Katolik kiliseye bağlı olduğunu düşünüyorum. Mürşidi J. muhtemelen Jesus’un kısaltılması.
Kitap hiç akıcı değil. “Simyacı nerede bu kitap nerede?” dedim kendi kendime. Bazı cümleleri “Ne dedi şimdi bu?” deyip iki kez okumak zorunda kaldım. Kitaptaki en akıcı bölüm yakılan 8 kızın anlatıldığı bölümdü. Bu bölüm de bana pek orjinal gelmedi. Goya’nın Hayaletleri filminde bu konu çok benzer bir biçimde işlenmişti. Üstelik dönem daha geç bir dönemdi (1700’lerin sonu).
Romanda Türkiye’nin ruhu diye iddialı bir başlık var ama nedir Türkiye’nin ruhu?Hilal’in özellikleri aynı zamanda Türkiye’nin ruhunu da tanımlıyor olmasın: dengesiz, saldırgan, saplantılı, gözükara.
Bir de okurken yazarda hafif bir megalomanlık hissettim, hiç hoşuma gitmedi.