Ömür boyu aşk herkesin kendinden bir parça bulup merakla okuyacağı bir kitap.
'Aşkınızı hiçbir dert engellemesin:
Sonu evliliğe giden bir yoldasınız ya da nişanlı veya evlisiniz. Belki hiçbir şey renkli hayalleriniz gibi olmadı. Başlangıçta el ele tutuşup yürüdüğünüz pamuk döşeli yollarda çakıllar ve dikenler olduğunu fark ettiniz. Ayaklarınız kanıyor, yüreğiniz yanıyor, kim bilir.
Sanki bir rüyadan uyanmış gibi sersem mi hissediyorsunuz kendinizi? “Gök yüzünün başka rengi de varmış/ Geç fark ettim taşın sert olduğunu” mu diyorsunuz?
Genç kızsınızdır, genç erkeksinizdir, belki de yeni evlisinizdir. Her geçen gün toz pembe hayallerinizin uçtuğunu, etrafa simsiyah bir sis bulutunun çöktüğünü görürsünüz. Kimileri derdini anlatır size. Bir an kendinizle mukayese eder, "Senin derdin dert midir, benim derdin yanında?" dersiniz. Doğrudur. Ateş düştüğü yeri yakar. Hiç kimsenin derdi küçümsenmeye gelmez. Her ne kadar "Beterin beteri varsa ve herkesin hâline şükretmesi gerekirse" de, herkes kendi derdine odaklanmıştır. Zaten insanlar hangi şeye bakıyorsa, diğerlerine kördür bir bakıma. Kimi zaman kendiniz, belki eşiniz, çocuğunuz, anneniz veya babanız amansız bir hastalıkla pençeleşmektedir. Kâh paranız olur, çare bulunmaz; kâh çaresi vardır, imkânınız olmaz. Bazen de hepsi birden gelir dertlerin. Hastalık, geçim sıkıntısı, iş problemi, iç dünyamızdaki fırtınalar bir anda sökün eder. Belki de böyle günler için, "Dert dert üstüne gelmezse ben o derde dert demem" demiş atalarımız.
Öyle aylar yıllar yaşarsınız ki, siz dertlerin üstüne çıkıp hedefinize doğru koşmanız gerekirken, dertler sizi esir alır. Gülmeyi unutursunuz. "Nasılsınız?" diyen dostlarınıza, tebessüm ederek "İyiyim" dersiniz. Oysa iyi değilsiniz, kan ağlıyorsunuz. Evet, Yaratana şikâyetiniz yok, ama mutsuzsunuz. Bir yerlerde bir şeyler eksiktir çünkü. Tipkı bazı şeylerin fazla olduğu gibi. Davetsiz dertlerin hiç gitmeyen misafirleriniz olması yetmiyormuş gibi, bir de ulaşmayı istediğiniz idealleriniz, ümitleriniz, hayattan beklentileriniz vardır. Derdin verdiği acı ve ıztıraptan ideallerinizi düşünemez hâle gelirsiniz. Hani mutlu bir gelecek istiyordunuz. Hani mesut bir yuva kuracaktınız. Hani iyi bir eğitim görmeyi plânlamıştınız. Hani çok kazanacaktınız, ev, araba alacaktınız. Hani neler neler yapmayı arzu ediyordunuz.
Hayır! Onlar size çok uzakta artık. "Her türlü zevkten vazgeçtim, acılarım dinsin yeter" demeye başlarsınız.
Acınızı yalnız çekersiniz. Can dostu sandığınız, derdinizi lütfen dinler. Zaten çoğu kimseye derdinizi açamazsınız bile. Açtıklarınız da fazla oralı olmaz. Çünkü, pek az kimse kötü gün dostudur. İnsanlar genelde güçlünün ve mutlunun yanındadır.
Bunlar; bir isyan, bir şikâyet ve bir ümitsizlik tablosu değildir. Bir tesbit ve çare arayışıdır. Ve maksadımız, tabiî ki bir dizi çözüm önerileri sunmaktır.
Farklı kimselerden çok farklı dertler işittim. Başı arşa değme kabiliyetinde olan dağ gibi yeteneklerin yollarını bir kaya parçasının kapattığını gördüm. Deryayı yutacak insanların bir dereyi aşmakta zorlandığına şahit oldum. Sorunlar anaforunda bocalayan nice gencin ağladığını duydum. Övünerek andığımız aile yapımızın geçimsizlik problemiyle çatırdadığını biliyorum.
Derdini yalnız çeken nice insanın gözyaşına ortak olmak istiyorum. Derdi verene değil, çözümsüzlüğe isyan ediyorum. Aşılamayacak bir engel, çözülemeyecek bir problem tanımıyorum. Her derdin devası, her borcun edası, her hastalığın şifası vardır diyorum. Bu tesbitler ışığında başta ailevî geçimsizlikler olmak üzere önemli sorunlara ve çözüm önerilerine odaklanacağız.
Biz insanız. Sevinçleriniz sizin olsun. Ama, dertlerimizi paylaşarak azaltacağız. Hatta çözerek yok edeceğiz. Hiçbir şey çözümsüz değildir. Ağlamak yerine, derdin çaresinde yoğunlaşacağız. "Hiçbir dert yoktur ki, devası yaratılmamış olsun" demiyor mu Hz Muhammed (a.s.m.)?'
ÖMÜR BOYU AŞK(CEMİL TOKPINAR)