İçim ezildi bu kitabı okurken benim. Okuduğum en acı, en çok kızdığım, bitince en hırçın şekilde kapağını kapattığım Livaneli kitabıydı. İnsanların doğaya, çevrelerine, birbirlerine ve diğer canlılara karşı ne kadar acımasız olduğunu anlatır gibiydi. Bir de diktatörlük konusu var. Küçücük hayatlara dışarıdan yapılan müdahalenin, baskının, yönetme arzusunun nasıl zehirli bir ok olduğunu düşündüm kitap boyunca. Yaratılan hayali düşmanlar, senden olmayanı terörist ilan etmeler, sonra şiddete yönelmeler... Kana işleyince bünyeden çıkmayan kötülüğün çevredekilere de sirayet ediyor olması çok üzücüydü. Küçük bir ada var kitapta, bu adada da sınırlı sayıda yaşayan insanlar var. Sabık bir devlet başkanı bu adaya geliyor ada sakini olmak için ama kanına karışan diktatörlük onu adayı küçük bir devlete çevirip yönetmeye sevk ediyor. Hayvanlara, insanlara, ağaçlara, adada kendisi dışında canlı olan her şeye terörist gözüyle bakıyor.