Postane
Bukowski'nin ilk kitabı. Chinaski'nin ilk ortaya çıkışı. Bir yanda beynini hafif ateşte kırk dakika pişiren, sevişerek yaşama gücü bulan bir uyumsuz, öbür yanda savaş çığlıklarının duyulduğu bir ülkenin çarpık iş düzeninde tutunmaya çalışan bir işçi. Henry "Hank" Chinaski. Tanıştığınıza inanın ki mutlu olmadınız.
Chinaski'nin 11 yıllık bir dönemi var burada, anlattıklarından çıkardığımıza göre 39-50 arası. Kendisine göre bu iş bir yanlışlık olarak başlamış. Herkesin işe alındığını duyunca kendisi de başvuruyor.
Sonra Jonstone diye bir ayının yönetiminde çalışıyor. Jonston bir ayı. Anlayışsız, kaba ve tam bir sistem adamı. Tipik bir dişli. Chinaski elbette "kaşınıyor" bu durumda.
"Yedek taşıyıcıların kendileri olmayacak emirlerine itaat ederek Jonstone'ı mümkün kılıyorlardı. Acımasızlığı bu denli bariz birinin böyle bir konuma nasıl geldiğini anlamakta güçlük çekiyordum. Kadrolu taşıyıcıların umurlarında değildi, sendikalı işçinin beş paralık değeri yoktu." (s. 9)
Sonuçta bir şikayet mektubu yazıyor Hank, biri daha üst mercilere, biri Jonstone'a. Sonunda paparayı yiyip bir de Jonstone kendisine iş vermediği için çalışırken boşta kalıyor.
“Bir keresinde o güzergahta mektup dağıtırken elini uzatan adamı gördüm, evinden yarım blok ötede durmuş komşusuyla konuşuyordu. Bir blok ötede beni görünce evine yürüyüp beni karşılayacak kadar zamanı olduğuna karar verdi. Arkasını dönünce koşmaya başladım. Ömrümde bu kadar hızlı mektup dağıttığımı hatırlamıyorum, müthiş bir depara kalkmıştım, hiç düşürmedim tempomu, öldürecektim onu. Mektubu posta kutusunun aralığına sokmak üzereyken döndü ve beni gördü.
'HAYIR HAYIR HAYIR!' diye bağırdı. 'KUTUYA KOYMA!' Bana doğru koşmaya başladı. Bulanık ayaklarını gördüm sadece. Yüz metreyi 9.2'de koşmuş olmalıydı. Mektubu eline bıraktım. Zarfı açtı, verandayı katetti, kapıyı açtı ve içeri girdi. Ne anlama geldiğini bana birinin anlatması gerekiyordu." (s. 26)
Otobüste onca asık surat, Dudullu'ya doğru gidiyoruz. Bir gülme aldı beni. Sahneyi gözümde canlandırdım, duramıyorum. Çok iyi geldi, günüm de süper geçti. Şu paragrafı okumayı nasip edenlerden, yazarından çevirmenine Allah razı olsun.
Bunun dışında işyerinde kafayı cozutan adamların hikâyeleri de tam bir kara mizah örneği. Bir tanesini alıyorum: G.G adlı amca. Gittiği güzergahlarda çocuklara şeker veriyor, bir gün mal bir anne tarafından çocuk tacizcisi olduğu öne sürülüyor. Sonrasında bir gün işini bırakıp ağlayarak kaçıyor G.G.
"G.G'yi bir daha görmedim. Kimse bilmiyordu ona ne olduğunu. Sözünü de etmiyorlardı. 'İyi adam.' Kendini posta hizmetine adamış adam. Yerel bir marketin reklam broşürleri yüzünden gırtlağı kesilmişti -özel indirim: üç doların üzerindeki her alışveriş için bir kutu çamaşır tozu bedava.' (s. 37)
Tez görüldüğü yerde alına. Süper kitap.