Kadınlar
Kadınlar, postaneden sonraki dönem. 50-56 veya 58 yaş aralığını anlatıyor. Postane'nin yazılışını görmek mümkün ilk sayfalarda; bolca viski, bolca puro, bolca klasik müzik ve bir gecede yazılan sayfaların hesabı. Chinaski kendini yazarlığa vermiş. Şiir yazıyor, roman yazıyor, at yarışlarına devam, kadınlar zaten bir dünya. Bukowski'nin romanlarında bunların hepsine rastlarız ama her bir romanda da ana bir izlek olur. Tayfalı romanda at yarışlarıydı, barlar da vardı. Postalı romanda postane ve saçmalıkları. Factotum'da bir dolu iş ve iğrenç iş hayatı. Burada da kadınlar. Kadınlar üstünden Bukowski'nin yazarlığı, içişleri, yolculukları, geçmişi, sevdiği yazarlar, her şey.
Chinaski'nin bütün hayatı kocaman bir kent eleştirisi. Nefret ettiği insanları kullanıyor, onları dövüyor -arada dayak yediği de oluyor tabii- ve evine dönüp horul horul uyuyabiliyor. İnsanın olmadığı yerde küçük bir çocuk kadar çaresiz. Her şeyin farkında. Aslanın güçlü olduğu yeri bilmesi, güçsüz olduğu yerden uzak durması demektir.
Kadınlara da hiç girmeyeceğim artık, o kadar çok var ki. Chinaski'nin dediklerinden gidiyorum.
Okuyucusuna biçtiği rol de belli değil Bukowski'nin; bir "siz" diyor, bir "sen". Yine de okuyucuya yakın hissettiği söylenebilir, zaten okurları da ya kızlar, ya da hiç sallamadığı erkekler. Hepsi aynı. Bir yerlere sürüklenen ve buldukları tahta parçalarına sarılan insanlar. Chinaski'nin kaybolma deneyiminden sonra bu duruma dikkat etmeye başlaması son derece doğal, anlatıcının kendini çözmeye başlaması da kayboluştan sonraya rastlıyor: "(...) Beni boks maçlarındaki ve hipodromlardaki insanlarla özdeşleştirdiğini biliyordum; ve doğruydu, onlarla birdim, onlardan biriydim. Sağlıklı insanların olduğu anlamda sağlıklı biri olmadığımın farkındaydı Katherine. Hep yanlış şeylere meyletmiştim: içmeyi seviyordum, tembeldim, tanrım yoktu, siyasetim yoktu, fikirlerim yoktu, ideallerim yoktu. Hiçliğe razıydım; yoktum aslında, ve bunu kabullenmiştim. Bu ilginç kılmıyordu beni tabii ki. İlginç olmak da istemiyordum zaten, fazlasıyla zahmetliydi. Tek isteğim yumuşak ve puslu bir yerde bir başıma, rahatsız edilmeden yaşamaktı. Diğer taraftan içince nara atıyor, sapıtıyor, kontrolden çıkıyordum. Genel halimle sarhoş halim çelişiyordu. Umursamıyordum." (s. 110) Umursamıyordu, umursadığı zaman düşüncelerini aklından şöyle bir geçirip içkiye devam ediyordu, basit ve güzel olan oydu çünkü. Fikirler de güzeldi ama zordu, yaşamaksa kolay. İçkiyle.
Chinaski en sevdiği iki yazar olarak Fante'yi ve Celine'i gösteriyor. Fante: Dugusallıktan korkmayan, cesur bir adam. Celine: Bağırsaklarını deştiler ve güldü, onları da güldürdü. Çok cesur bir adam. Hemingway'i sevmiyor. "Fazla ciddi. İyi bir yazar, cümleleri güzel. Ama onun için hayat kesintisiz bir savaştı. Hiç bırakmadı kendini, hiç dans etmedi." (s. 216)
Bukowski'nin bütün tanıştığı kadınların bazıları gerçekten çok iyi kadınlar. İnsan olarak. Erkeklere aynı gözle bakmasa da kadınların iyi olanlarını da ayırt edebiliyor kendisi. Bir bunun kadar daha yazılacak malzeme var, bitiriyorum. Bukowski işte.