Türkçe, çok uzun zamanlardır ve geniş cografyalarda konuşulan, zamana ve mekana yayıldıkça da zenginleşmiş olan bir dildir. Onu cumhuriyetimizden itibaren başlayıp yalnızca Anadolu'da konuşulan bir dil olarak anlarsak onun kıymetine ihanet etmiş oluruz diye düşünüyorum. Türkçe gibi büyük, güçlü ve zengin bir dile bu dar zaman ve mekan sınırlarını koymak, onu beslenmiş olduğu kaynaklardan kopararak ucube olmaya mahkum etmek ve konuşulduğu/etkileşim halinde olduğu coğrafyayı da daraltıp bir hapishaneye dönüştürmek olur. Kökü kopan ve etkileşim alanı daralan bir dil, Cemil MERİÇ'in ifadesiyle, medeni memlekeler argosundan daha büyük bir hızla değişecek, yarım okka esrar içen bir sarhoştan daha çılgınca hayal dünyalarında yaşayacaktır. O dili konuşanlar ise on senede bir değişen hafızasız nesillerin amalgamı haline gelecektir.
İşbu sebeplerden dolayı Türkçe "aman şu Arapça kökenlidir atalım, aman bu Farsça kökenlidir silelim, aman o Yunanca, Latince, Fransızca kökenlidir yasaklayalım" yasaları ile sansürlenemez, bu hakikati tam olması gerektiği gibi müşahade edip muhtaç ve hasret olduğumuz bir sözlük çalışması yapan Yaşar ÇAĞBAYIR'a hürmet dolu bir teşekkürü borç bilirim.
Türkçe'nin zamanları ve mekanları aşan güçlü bir dil olduğunun hakkını teslim eden, bu yönüyle tam ona layık olan bu harika çalışmayı herkese ısrarla tavsiye ederim.
İyi Türkçeler, efendim.