E-Dergi

Kitabın ilk sayfalarında geçen şu cümleler kitabı oldukça iyi anlatıyor aslında. "Yolculuk bir düşmek ve kalkmak meselesidir.Eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir.Yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır." Ece Temelkuran, Venezuella'nın devrim yolculuğunu ve bu yolculuğun sonrasındaki toplumsal, ekonomik ve siyasal yapıdaki değişimleri akıcı bir dille anlatıyor, anlatırken de öz eleştirimizi yapmamızı sağlayak anektodlar vermeyi de ihmal etmiyor. Tek düzeliğin, alternatifsizliğin hüküm sürdüğünü düşündüğümüz şu günlerde, dünyaya ve hayata başka pencereler aralayan bir kitap, kesinlikle tavsiye ederim.

Lizbon'a gece treni tam anlamıyla bir 'yolculuk' kitabı. Bir yere gidişin, o yeri keşfetmenin ve tanımaya çalışmanın hikayesi. Lizbon'da görülmesi gereken yerleri, Kaşifler Anıtını, Bairro Alto'yu, Praça do Commercio'yu, Belem'i, Alfama Mahallesini yazar çok iyi tasvir ediyor, okurken orada olduğunuzu hissettiriyor, Bence bu kitabı diğer yolculuk kitaplarından ayıran en önemli özellik ise yolculuk içinde yolculuğu anlatıyor olması. Kahramanımız Lizbon'a yolculuğa çıkarken Prado'nun hayatına da yolculuk yapıyor, onun hayatındaki önemli mekanları ve insanları ziyaret ediyor, bu ziyaretlerle de insanları Prado ile olan anılarının olduğu geçmişe götürüyor. Gregorious Lizbon'a, Prado'nun hayatına, yaptığı bu yolculukla kendi hayatına da yolculuk yapıyor, hayata dair değerlerini sorguluyor. Zamanları ve mekanları başka olan hayatların içe içe geçmiş yolculuklarını anlatan keyifli bir kitap.

İhsan Oktay Anar'ın okuduğum ilk kitabı 'Puslu Kıtalar Atlası', diliyle kurgusuyla farklı bir dünyanın içine çekiyor sizi. Masal içinde masal anlatıyor yazar bize, uçsuz bucaksız hayal dünyasının kapılarını aralarken hayata, yaşama, gerçekliğe dair sorular sorduruyor bizlere.