Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce yazarı tanıtmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü, tarih kitaplarında alan uzmanlığı (bu uzmanlık çevirmenden de beklenebilir) okunan metnin güvenirliliği noktasında son derece önemli kıstaslardan biridir. Elbette münferit örnekler olabilir ancak bir Osmanlı tarihçisinden “Roma Tarihi” okumak son derece abes bir durum olurdu. Neyse ki incelemesini yaptığımız kitap için böyle bir durum söz konusu değildir. Bu arada küçük bir hatırlatma yapmam gerek; yukarıda bahsedilen uzmanlık incelemeyi yapandan da beklenilmesi gereken bir yetkinliktir. Dolayısıyla bu incelemenin yalnızca “meraklı bir okurdan” çıktığını hatırlatmakta fayda vardır. Monika Wienfort’a dönecek olursak, 2002 yılından beri Berlin Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak bulunan, daha çok hukuk, anayasa tarihi ile Prusya ve İngiltere tarihi çalışan bir bilim insanı olduğunu belirtelim. Yani emin ellerdeyiz! Çevirmenlik koltuğunda ise karşımıza Arif Ünal çıkmaktadır. Kendisinin daha öncede Almancadan yaptığı çeviri çalışmaları olduğu görebiliyoruz ancak ben kendisini ilk kez Prusya Tarihi ile tanımış oldum. Dolayısıyla yapacağım yorumlar yalnızca bu çevirisiyle alakalı olacaktır.
Kitabın içeriğine doğru yaklaşırken bir de temel özelliklerine kısaca bir bakalım; kitap 126 sayfadan ve önsöz ile dizine kadar, toplam ‘11’ ana başlık ile ‘10’ alt başlıktan oluşmaktadır. Yazar okuyucuları ‘Giriş’ bölümünde; “Prusya Kavramının Kökeninden Devlet ve Kültür Kavramı Olarak Kullanımına Kadarki Gelişimi” konusuna doğru kısa bir gezintiye çıkarır. Bu bölümde “Prusya” isminin kökeninden ve nereden geldiğinden, Prusya kavramının tasfiyesine ve Federal Almanya’nın kuruluşu ile yeniden doğuşuna kadar son derece keyifli bir anlatıma tanık oluyoruz. Ayrıca yazarımız bu bölümde “Prusya Tarihi” konusundaki kaynak bolluğundan bahsederken bu açıklamanın Türkçe için (ne yazık ki) geçerli olmadığını belirtmeliyim. Her ne kadar alanın uzmanı olmasam da çeviri ya da telif iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadar yayın olduğunu söyleyebilirim. Daha sonra ise (I. Bölüm); “Orta Çağ’daki Başlangıç Dönemi Mark Brandenburg’dan Reformasyon’a Kadarki” dönemin incelendiği konuya geçiyoruz. Bu bölümde meşhur bazı kentlerin kuruluşu, Slav ve diğer unsurların Hristiyanlaşması ile Luther ve Reformasyon döneminin Prusya için ne denli önemli olduğunu görüp devletleşme sürecine tanık oluyoruz. Bu noktada “Protestanlığın” Prusya ve Alman kimliğini oluşturmada ciddi bir rolü olduğunu anlıyoruz. M. Wienfort devamında (II. Bölüm) 18. yüzyılı “Prusya’nın oluşumu” olarak nitelendirmektedir. Bu yüzyıl içerisinde Prusya’nın diğer Avrupa ülkelerine hemen her anlamda yaklaştığı yorumu yapılarak bazı örneklerle oluşum fikri temellendirilir. Hemen akabindeki bölüm de ise (III. Bölüm) kırılmalara işaret edilir ki bu kırılmalardan en önemlisi Napolyon ve Fransa’nın, Prusya topraklarında yarattığı yıkımdır. Bu yıkım ancak 1870/71 yıllarında “Alman İmparatorluğu”nun kuruluşu ile etkisini kaybedecektir. İnsanın aklına “eğer bu yıkımlar ve toprak kayıpları yaşanmasaydı acaba neler olurdu?” sorusu geliyor ve gerçekten de Avrupa tarihini bugün (muhtemelen) daha farklı okuyor olurduk. Çalışmanın “IV.” ve “V.” bölümlerinde ise Prusya’nın modernleşmesine(!) ve klasik tarım toplumu çizgisinden sanayileşen dolayısıyla kapital sisteme doğru ilerleyen bir yapıya evrildiğine tanıklık ediyoruz. Ayrıca 1866 ve 1871 savaşlarının “Alman kimliğinin” oluşumunda ne derece etkili olduğunu görüyoruz ki, bu savaş hakkında Almanların öğretmenlere de çok şey borçlu olduğu söylenir. Çalışmanın sonlarına ve 20. Yüzyılın başlarına doğru yaşanan istikrarsızlıklar, ekonomik sıkıntılar, “nasyonal sosyalizm” ve II. Dünya Savaşının hemen sonrasında Prusya’nın tasfiyesinden, 1990 yılından sonra (kültürel anlamda) yeniden doğuşuna değinilerek kitap sonlandırılmıştır.
Kitabın genel olarak Prusya ile alakalı temel ve giriş düzeyindeki bilgileri aktarmakta son derece başarılı olduğunu düşünüyorum. Sayfa sayısına göre konu başlıklarını (alt başlıklar dahil) son derece yeterli buldum. Tüm bunlara ek olarak kitabın sonunda bulunan “kronoloji”, “kaynakça” ve “dizin” bölümlerinin, kitabın daha efektif olarak kullanılabilmesini sağladığını da belirtmeliyim. Ayrıca yukarıda da değinmiş olduğum üzere, dilimizde telif ya da çeviri olarak "Prusya Tarihi" hakkında bulunan eser miktarından dahi incelediğimiz kitabın önemi anlaşılır. Kitabın fiziki özelliklerine gelecek olursak; baskısı, cildi ve kapağı son derece güzel. Çevirinin ise iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu kitabı modern dönem Avrupa ve Almanya çalışanlar ile bu konulara meraklı olan okurlara tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar!