Toplam yorum: 3.076.922
Bu ayki yorum: 3.800

E-Dergi

Berk Ulubeli

Merhaba! 1995 yılında İzmir'de dünyaya gözlerini açan ve bundan kısa bir süre sonra Homeros ile tanışan ve hala bu tanışıklığın izlerini taşıyan, meraklı bir okurum(!). Aslen "Sosyal Bilgiler" öğretmeni olmama ve "Genel Türk Tarihi" alanında Yüksek Lisans yapıyor olmama karşın okumalarım (az önce bahsettiğim gibi) Homeros ile başlayıp kesinlikle orada son bulmadı! Bugün mesleğim (hem de tükenmek bilmez merakımdan olacak) okumalarım tarih, sosyoloji, felsefe, biyoloji, kimya, fizik, ekonomi ve elbette klasik edebiyat gibi daha burada sayamadığım birçok alana yayılmış durumda. İlk bakışta (daha çok Kant'ın deyimiyle) bu bir disiplinsizlik olarak algılanabilecekse de kendi içerisinde son derece tutarlı ve anlamlı olduğunu hemen belirtmem gerek.

Berk Ulubeli Tarafından Yapılan Yorumlar

27.02.2021

Eksik olan puanları bu şekilde tamamlayabilmek gerçekten çok iyi. Bu imkanı bizlere sunan ekibe çok teşekkür ederim.
Kitap hakkında konuşmaya başlamadan önce yazarı tanıtmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü, tarih kitaplarında alan uzmanlığı (bu uzmanlık çevirmenden de beklenebilir) okunan metnin güvenirliliği noktasında son derece önemli kıstaslardan biridir. Elbette münferit örnekler olabilir ancak bir Osmanlı tarihçisinden “Roma Tarihi” okumak son derece abes bir durum olurdu. Neyse ki incelemesini yaptığımız kitap için böyle bir durum söz konusu değildir. Bu arada küçük bir hatırlatma yapmam gerek; yukarıda bahsedilen uzmanlık incelemeyi yapandan da beklenilmesi gereken bir yetkinliktir. Dolayısıyla bu incelemenin yalnızca “meraklı bir okurdan” çıktığını hatırlatmakta fayda vardır. Monika Wienfort’a dönecek olursak, 2002 yılından beri Berlin Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak bulunan, daha çok hukuk, anayasa tarihi ile Prusya ve İngiltere tarihi çalışan bir bilim insanı olduğunu belirtelim. Yani emin ellerdeyiz! Çevirmenlik koltuğunda ise karşımıza Arif Ünal çıkmaktadır. Kendisinin daha öncede Almancadan yaptığı çeviri çalışmaları olduğu görebiliyoruz ancak ben kendisini ilk kez Prusya Tarihi ile tanımış oldum. Dolayısıyla yapacağım yorumlar yalnızca bu çevirisiyle alakalı olacaktır.

Kitabın içeriğine doğru yaklaşırken bir de temel özelliklerine kısaca bir bakalım; kitap 126 sayfadan ve önsöz ile dizine kadar, toplam ‘11’ ana başlık ile ‘10’ alt başlıktan oluşmaktadır. Yazar okuyucuları ‘Giriş’ bölümünde; “Prusya Kavramının Kökeninden Devlet ve Kültür Kavramı Olarak Kullanımına Kadarki Gelişimi” konusuna doğru kısa bir gezintiye çıkarır. Bu bölümde “Prusya” isminin kökeninden ve nereden geldiğinden, Prusya kavramının tasfiyesine ve Federal Almanya’nın kuruluşu ile yeniden doğuşuna kadar son derece keyifli bir anlatıma tanık oluyoruz. Ayrıca yazarımız bu bölümde “Prusya Tarihi” konusundaki kaynak bolluğundan bahsederken bu açıklamanın Türkçe için (ne yazık ki) geçerli olmadığını belirtmeliyim. Her ne kadar alanın uzmanı olmasam da çeviri ya da telif iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadar yayın olduğunu söyleyebilirim. Daha sonra ise (I. Bölüm); “Orta Çağ’daki Başlangıç Dönemi Mark Brandenburg’dan Reformasyon’a Kadarki” dönemin incelendiği konuya geçiyoruz. Bu bölümde meşhur bazı kentlerin kuruluşu, Slav ve diğer unsurların Hristiyanlaşması ile Luther ve Reformasyon döneminin Prusya için ne denli önemli olduğunu görüp devletleşme sürecine tanık oluyoruz. Bu noktada “Protestanlığın” Prusya ve Alman kimliğini oluşturmada ciddi bir rolü olduğunu anlıyoruz. M. Wienfort devamında (II. Bölüm) 18. yüzyılı “Prusya’nın oluşumu” olarak nitelendirmektedir. Bu yüzyıl içerisinde Prusya’nın diğer Avrupa ülkelerine hemen her anlamda yaklaştığı yorumu yapılarak bazı örneklerle oluşum fikri temellendirilir. Hemen akabindeki bölüm de ise (III. Bölüm) kırılmalara işaret edilir ki bu kırılmalardan en önemlisi Napolyon ve Fransa’nın, Prusya topraklarında yarattığı yıkımdır. Bu yıkım ancak 1870/71 yıllarında “Alman İmparatorluğu”nun kuruluşu ile etkisini kaybedecektir. İnsanın aklına “eğer bu yıkımlar ve toprak kayıpları yaşanmasaydı acaba neler olurdu?” sorusu geliyor ve gerçekten de Avrupa tarihini bugün (muhtemelen) daha farklı okuyor olurduk. Çalışmanın “IV.” ve “V.” bölümlerinde ise Prusya’nın modernleşmesine(!) ve klasik tarım toplumu çizgisinden sanayileşen dolayısıyla kapital sisteme doğru ilerleyen bir yapıya evrildiğine tanıklık ediyoruz. Ayrıca 1866 ve 1871 savaşlarının “Alman kimliğinin” oluşumunda ne derece etkili olduğunu görüyoruz ki, bu savaş hakkında Almanların öğretmenlere de çok şey borçlu olduğu söylenir. Çalışmanın sonlarına ve 20. Yüzyılın başlarına doğru yaşanan istikrarsızlıklar, ekonomik sıkıntılar, “nasyonal sosyalizm” ve II. Dünya Savaşının hemen sonrasında Prusya’nın tasfiyesinden, 1990 yılından sonra (kültürel anlamda) yeniden doğuşuna değinilerek kitap sonlandırılmıştır.

Kitabın genel olarak Prusya ile alakalı temel ve giriş düzeyindeki bilgileri aktarmakta son derece başarılı olduğunu düşünüyorum. Sayfa sayısına göre konu başlıklarını (alt başlıklar dahil) son derece yeterli buldum. Tüm bunlara ek olarak kitabın sonunda bulunan “kronoloji”, “kaynakça” ve “dizin” bölümlerinin, kitabın daha efektif olarak kullanılabilmesini sağladığını da belirtmeliyim. Ayrıca yukarıda da değinmiş olduğum üzere, dilimizde telif ya da çeviri olarak "Prusya Tarihi" hakkında bulunan eser miktarından dahi incelediğimiz kitabın önemi anlaşılır. Kitabın fiziki özelliklerine gelecek olursak; baskısı, cildi ve kapağı son derece güzel. Çevirinin ise iyi olduğunu söyleyebilirim. Bu kitabı modern dönem Avrupa ve Almanya çalışanlar ile bu konulara meraklı olan okurlara tavsiye ederim. Şimdiden iyi okumalar!
03.02.2021

Selamlar, Ernst Breisach'ın "Tarihyazımı" adıyla dilimize kazandırılan kitabı, Marc Bloch'un "Tarih Savunusu ya da Tarihçilik Mesleği" ve R. G. Colingwood'un "Tarih Tasarımı" adlı eserlerini tavsiye edebilirim. Bu kitaplar çok yeni ya da güncel olmayabilir ancak son derece sağlam çalışmalardır. Bu tip kitapları okumak önemli ancak, bence, büyük isimlerin çalışmalarını okumak teknik olarak daha çok şey katar. Mesela, François Hartog'un "Herodotos'un Aynası" adıyla dilimize kazandırılan kitabı son derece rafine ve böyle bir çalışmadır. Ancak bu kitapları bu gözle okumadan önce metni nasıl sorgulayacağınızı, nelere dikkat edeceğinizi önceden kestirmenizde fayda var.
15.01.2021

Cecile Morrisson'u daha önce dilimizde "Bizans Dünyası" adlı serinin 1.cildi ile tanımıştık. Şimdi ise C. Morrisson ve Angeliki E. Laiou'nun ortak bir şekilde kaleme aldıkları, bu alanda en güncel eserlerden biri olan, "Bizans Ekonomisi" ile karşı karşıyayız. Bu eserin Cambridge Üniversitesi'nde ders kitabı olarak okutulduğunu unutmamak gerek. Ayrıca dilimizde daha önce (telif ya da çeviri) doğrudan konu ile alakalı herhangi bir müstakil kitap bulunmadığını da eklemem gerek.

Kitabın baskısı iyi ancak bence böyle bir eser daha kaliteli bir cilt ve baskıyı hak etmeliydi. Kapak kullanıma bağlı olarak açıldı mı tam kapanmayabiliyor, çeviri son derece temiz ve güvenilir. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
15.01.2021

Hermenötik okumalarına "giriş" yapmak isteyenlere tavsiye edebileceğim bir kitap. Doğrudan Heidegger, Gadamer ya da Bauman'da okuyabilirsiniz (hatta kimine göre böylesi daha makul olabilir) ancak bence okuma sürecini daha anlamlı getirmek için kesinlikle önce bir giriş kitabı (felsefe hariç) tercih edilmesi gerekir. Yazarlar önsözde bu eserin "yalnızca bir giriş ya da ders kitabı olmadığını" vurgulamışlar ancak kitabın çoğunlukla aktarımlardan oluştuğunu söyleyebilirim. Elbette bu durum bir eksi değildi çünkü bu kitabı almak istememin sebebi buydu. Dolayısıyla alırken bunu göz önünde bulundurmak isteyebilirsiniz.

Eser doğrudan bir çeviri çalışması olmadığı için son derece anlaşılır ve akıcı, baskı güzel (yalnızca punto bana biraz büyük geldi) ve cilt muhteşem!