E-Dergi

" Mehmet otağına çekilirken:
- Madem denizcilikte o kadar iyi değiliz, o halde onlara bu hususta kimsenin aklına bile gelmeyecek bir yöntemle ders vereceğim Paşa, dedi Zağanos’a hitaben.
- Ser verir sır vermezsiniz Sultanım, diyerek yağan yağmura karşı başını eğdi Zağanos Paşa.
- Sakalımın bir teli dahi gizlerimin en küçüğüne vakıf olsa, derhal koparır atarım Zağanos. Bekle ve gör. "
Akıcı ve kapsamlı bir üslup sayesinde satırları okurken âdeta gözünüzde canlanıyor.

Öncelikle yazarın nasıl Müslüman olduğu başlı başına mühimdir ve çok şey anlatır insanlığa, Müslümanlara. Eser için söylenebilecek olan ise çarpıcı olduğudur. Yazar; Amerika'nın ve Amerikancılığın itikadını, fikri dinamizmini ve temayüllerini; hatta her dönem dünya sahnesinde varolmuş ve olan bu hegomanya sistemlerinin benzeşimini, politikalarını çözümlüyor ve okuyanını Amerika’yı körü körüne tenkit seviyesinden kurtarıp, "ne yapmalı?" sualinin yanıtını veriyor.

"Ben o zamanlar on altı yaşındaydım, lise birde. İnce uzun bir oğlan. Saçlarım kirpi gibi dik duruyor; ne yana, ne geriye taranmıyor, beni deli ediyordu. Babam "İnatsın inat... İnatçı adamın saçı yatmaz. Dedene çekmişsin besbelli. Keşke annene benzeseydin." diyordu.
Keşke..."

Bu hikâyeleri okuduğunuz zaman Türkçe’nin kullanılışı, seçilen kelimeler ve sisli iklimi bir edebiyat dehasının kaleminden çıktığını düşündürüyor ve okuyanını içine çekiyor; esrarlı ama hayali değil.

Eser ibret kalıbına dökülürse; yazar, üyelerinin kendi halinde olduğu bir aile(!) kompozisyonuyla birey, aile, toplum üçgenindeki çözülmeyi karikatürize ediyor ve yanıtını verdiği şu soruyu irdeliyor:'Alafranga' mı yaşıyoruz, 'Alaturka' mı?
"Ne o olduk, ne bu. Ara yerde sıkışıp kaldık."
Ve ekliyor: "İşte bu ülkenin dramı burada."