Toplam yorum: 3.076.922
Bu ayki yorum: 3.800

E-Dergi

munis_edip Tarafından Yapılan Yorumlar

30.11.2007

n. frye 20. yüzyılın arka arkaya yetiştirdiği edebiyat kuramcılarından(richards, lukacs, girard, genette, ricour,bakhtin, derrida ve orr) en dikkat çekenlerinden birisi.çünkü modern seküler dünyanın edebiyatının hiç de seküler olmadığı iddiası pek öyle kolay bir uğraş değil.frye'in tekrar ede geldiğini düşündüğü semboller 'archetype' olarak vardır belki ama tüm bir edebiyatın çekirdeğini onlar mı oluşturmaktadır?hep söylendiği gibi kuram edebiyatı sınırlandırmak zorunda kalıyor.aksi takdirde edebiyat kurama hakim oluyor, kuram edebiyata değil.frye'ın kuramı da diğer tüm kuramların düştüğü zorunlu hataya(sınırlandırma ve eksiltme) düşüyor.edebiyatın felsefi anlamda din ile hep münasebeti olmuştur zaten.ve belki de bir çok şey gibi edebiyat da din kökenlidir, bilemeyiz yalnız bildiğimiz bir şey var: edebiyat sınırlandırmaya gelemez.
aslında frye'ın bu kitaptan daha önemli diyebileceğim bir kitabı daha var:anatomy of critisism. kitap yazılalı 50 sene oldu ve türkçede yok.işte bu kitap çıktığında new critisism batı edebiyatını hallaç pamuğu gibi atmıştı çoktan. diğer taraftan yapısalcı ve semiotik yönelimler edebiyatı iyice içine kapatmıştı.bir bunalım vardı.edebiyat kısırlaşmıştı.işte frye'ın sözünü ettiğim yapıtı bu ortama doğdu, ve edebiyatın ufkunu hiç olmadığı kadar genişletti.işte bu yüzden frye'ın kuramı değerlidir.ama elbette ki en değişmez ve kapsayıcı doğru değildir.
05.07.2007

türk romanı üzerinde yapılan tematik çalışmalar gözönüne alındığı zaman- tematik çalışma için kuramsal bir zemin gereklidir ve türk romanı bugün itibariyle maalesef bu zemine yeterince sahip değildir- modern anlayışın faaliyet sahalarının en önemlilerinden biri olan kadın hakkında dişe dokunur bi çalışma olmadığını görüyoruz.bahriye çeri'nin 1923-46 dönemini işlediği türk romanında kadın adlı çalışması(simurg yayınevi) ile tansu bele'nin erkek yazınında kadın çalışması(kaynak yayınları) ilk göze çarpanlardan bazıları.gülendam'ın bu çalışması tematik çalışmanın yayılma alanları tarih ve sosyolojiden mümkün mertebede faydalanıyor.toplumsal bir olgu olarak kadın'ın roman üzerinden görüntüsünü veriyor.okuyucu böylece siyasal ve toplumsal değişmelerin kadın üzerindeki etkisini kadının toplumdaki yerinin yükselişini fleischer gibi söylersek 'yumuşak kanıtlar' aracılığıyla izleme fırsatı buluyor.roman çalışmalarımızda bir eksikliği doldurduğuna inandığım bu çalışma yüksek lisans ve doktora öğrencilerine ve akademisyenlere faydalı olacaktır.
26.04.2007

1919 ve bugün arasında hiçbir fark görmüyorum, hatta bugün daha kötüyüz, demek ne demek çok merak ediyorum doğrusu.mesele bugün de aynı işgalin çeşitli yöntemlerle aynı amaca yönelik olarak gerçekleştirildiğini söylemekse, bu 1919 yılıyla aynı drumdayız demekle anlatılmaz.üstlerde birileri, faşist eğilimlerle korku iklimi yaratıyorlar, bu iklimin etkisinde kalan memleket insanı da aman şurası elden gitti burası elden gitti şu vatanı satmış bu almış şu yahudiymiş bu ermeniymiş bu türk düşmanıymış şu kürt yanlısıymış vs gibi panik atak belirtisi sayabileceğimiz durumlara düşüyor.1919 yılıyla aynı durumdayız demek. bu ülke 84 yıldır boşuna mı yaşadı?birileri de 68'de ülkenin ikinci kurtuluş savaşını vermesi gerektiğini söylemişti.sokak kavgasını kastettikleri 12 yılda anlaşıldı ama ne bedeller ödenerek..ülke o zaman da elden gidiyordu, yabancılara peşkeş çekiliyordu birilerine göre.ne ülkeymiş, 40 yıldır sat sat bitmiyor!!!bu kitabı yazanlar okuyanlar destekleyenler inanıyorlar mı acaba kendi dediklerine.1919 yılıyla aynıyız demek, gericiliğin daniskasıdır.çünkü söylemler ona göre ayarlanmış.yok kuva-yı milliye dernekleri, yok kurtuluş cephesi mitingleri yok bilmem ne...ülkeyi önce 84 yıl geriye götüreceksin ki kurtaramak için bir bahanen olsun.ülke kurtarmak o kadar kolay zaten...tarih biliminde bu tip sosyal tavırlara anakronizm adı verilir.anakronizm zamanını şaşırmış tepki demektir.bugün anlatılan fıkraya üç gün sonra gülmek gibi bir şey.tabi zamanı geri döndürmek mümkün olmadığına göre, aynı şartları şimdi oluşturacaksın ki prestij kazanasın, korkakların korkusundan ürküntüsünden rant sağlayasın.vatandaşı diken üzerinde tutasın ki seni dinlesinler..yoksa onlar da biliyor saçmaladıklarını ve bu tavırların ne ülkeye ne millete fayda vereceğini...
21.04.2007

marx, komplo teorileri avamın tiyatrosudur, der.biz de ülke olarak komplo teorilerine çok meraklıyız.her olgunun arkasında bir bilinmeyen, bir gizli güç arıyoruz.kitapyurdu bu kitapla ilgilenlerin çoğunlukla baktığı diğer kitapları da altta gösteriyor.yaraya tuz bastım, kan uykusu, beyaz müslümanların büyük sırrı, atatürk nasıl öldürüldü, derin devlet...bu bize sağlıklı bir sosyolojik tahlil imkanı tanıyor.bu tip kitapları yazanların bir çeşit paranoya ile malul olduğunu düşünmemek elde değil.birincisi bu ktapların hedeflediği kitle bu iddiaları birinci el kaynaklardan araştıracak düzeyde değil.ikincisi bu hedef kitle söz konusu iddiaları pratiğe döküp sorgulama ihtiyacı da hissetmiyor.aykırı olan muhalif olan değişik,ilginç olan her şey doğrudur, mantığı bu tür kitapların yazar ve okurlarını sarmış durumda.ülkemizde birileri ayağı taşa takılsa israilden cıa'dan bilecek bir psikopatolojiye yakalanmış durumda.bu durum israil ve cıa'nın gerçek işlevini ve suçlarını da örtüyor maalesef.bu kitabın bu ülke için bir fayda teşkil ettiğini düşünmek ise ayrı bir hastalıklı hal.dünyada hangi komplo teorileriyle hareket ediyor?kemal tahir de atatürk için ingiliz ajanı demişti.sonra bazı çevreler israil ajanı olduğunu iddia ettiler.örüyor musunuz gerçeklerden ve gerçek çözmlerden ne kadar uzaklaştığımızı?bu kitabın bir yararı varsa o da yazarına olur, iyi para kazanır.onu da zaten başbakana tazminat olarak ödeyecektir.
23.03.2007

yabancı dillerde felsefe ve edebiyat ilişkisini inceleyen sorgulayan pek çok eser var şüphesiz fakat türkçede bu eserlerin hepsini bulmamız mümkün değil..işte bu kitap söz kousu ilişkinin sartre'ın edebiyat nedir yapıtıyla birlikte bu boşluğu doldurabilecek nitelikte..edebiyatla ilk önce sezgici filozoflar 'a priori' olarak ilgilenirken, daha sonra materyalizm ve organik uzantısı varoluşçuluk kendi eleştiri kuramlarını oluşturacak kadar ilgilenmiştir edebiyatla.özellikle marksist estetiğin bu konudaki katkılarını yadsımak imkansız.özellikle varoluşçu filozoflar da felsefi sistematiklerini pratiğe dökebilmek için edebi eser olgusunu kullanmışlardır.(sartre;bulantı,duvar,imgelem-camus;yabancı;veba vs).bu durumun edebiyata büyük bir katkısı olmuştur.özellikle kurmacanın veya sezgisel etkileyimin sınırlarını aşabilecek pratiker oluşumlar armağan almıştır edebiyat felsefeden.şurası da bir gerçek ki edebiyatın sınırlarını genişleten onu olgunlaştıran, ona yeni fikir ve ilhamlar tahsis eden felsefe de edebiyatın toplumsal geçerliliğinden, metinsel ve 'narratıve'imkanlarından bolca faydalanmıştır.