Toplam yorum: 3.077.822
Bu ayki yorum: 4.700

E-Dergi

M Tiryaki Tarafından Yapılan Yorumlar

Bir mokümanter (sahte belgesel / mockumentary) sanılanın aksine bir dokümanter (belgesel / documentary) yazmaktan daha zordur zira dokümanterde olaylar gerçekten yaşanmıştır ve olayın absürt yanlarından tutun da sıkıcı aşamaları da dahil olmak üzere yazarın kabahati değildir. Olay öyle yaşanmıştır. Okur buna katlanmak durumundadır. Oysa mokümanter hayali bir öyküleme gerektirir. Olmayan bir ada, olmayan bir ahali, olmayan önderler, olmayan bir salgın yetkin bir yazarın elinde olmuşçasına anlatılır.

Hayali karakterlerin yüzeyselliği, atmosfer oluşturamama, hiçbir alt öyküye yeteri kadar eğilememe gibi aksaklıklar bu tür romanlarda okura odaklanma sorunu hediye edebilir. Abdülhamit dönemi Ege adası Minger'in haritasının detayları için gösterilen çabayı bir romanın üç olmazsa olmazına; karakter-olay-olgu üçlüsünde görmeyi bekliyorsunuz. Romanın olumlu yanları da var elbette. İstanbul'da, V. Murat'ın zindan hayatı ve onun Abdülhamit'le olan karmaşık bağı okur için yerinde bir sadeleştirmeyle ve dramatik yapıyla sunulmuş. Sonuç olarak Minger adasının mokümanterik bağımsızlık hikayesi, veba ortamı ya da çok kültürlülüğün sancılarını çeken ada ahalisinin yaşamını anlatan bu romanı okumanın kararını okura bırakalım.
29.01.2022

Ferdinand von Schirach'ın 12 gerçek olaydan derlediği mükemmel örnek vaka kitabı. Satın aldığı şişme kadına zarar vereni öldüresiye döven bir adam, mahkemede bir saniyeliğine usul hatası yaptığı için gaddar bir kadın satıcısının serbest kalmasına neden olan bir yargıç, ölüme yakın deneyimle orgazm için mastürbasyon yaparken ölen bir adamın şaşırtıcı sırrı, ufacık bir detay sayesinde müebbet hapisten kurtulan bir kadın, kendi kendine konuşurken işlediği cinayeti itiraf eden bir adamın serbest kalışı, bileşik bir suçta önce küçük cezadan infaz aldığı için işlediği büyük cezadan yargılanmayan bir talihli... Bir buçuk saatte okunan bir beyin fırtınası.
29.01.2022

Alman hukukçu yazar Ferdinand von Schirach'ın tıpkı diğer 5 kitabı gibi kısa ve vurucu öyküsü. von Schirach bu kez evrensel bir hukuk ilkesi çatışması olan az sayıdaki masum insanı çok sayıdaki masum insanı kurtarmak için feda etme sorunsalını kısa bir mahkeme piyesi üzerinden değerlendiriyor. Bir teröristin 70.000 kişinin bulunduğu bir stadyuma düşürmek için kaçırdığı 164 kişilik uçağı yasalar yasakladığı halde özgür iradesiyle vurup düşüren bir savaş pilotunun yargılanmasını içeren öykü, okuru da karara dahil ederek zorlu bir bulmacanın içine sokuyor. Kitabın sonunda ise Charlie Hebdo dergisine yönelik terör eyleminden sonra yapılmış çok çarpıcı bir ödül konuşması mevcut. Tabu hariç tüm kitaplarını çok beğendiğim von Schirach okumaya doyulmaz bir yazar. Umarım daha çok yazar.
28.01.2022

Keşke lise tarih dersleri de sultanlar ve savaşlar üzerinden değil de bu kitapta olduğu gibi halklar ve olgular üzerinden anlatılsa dedirten muazzam kitap. Bitirmesi çok uzun sürdü ama yüzlerce yeni bilgi edindim. Yordam Kitap'ı da başarılı ciltleme ve çeviri için tebrik etmek lazım.
Bizim kuşak için Osman, Barış Manço'nun "bir deli oğlan" diye nitelediği, "ay parçası Şerife'ye" aşık masumiyet timsali köy çocuğuydu. Ayfer Tunç'un Osman'ı ise kodları eksik yazılmış burjuvazimizin yitik oğlanı. Cumhuriyetle birlikte gelen aydın/elit seçkinci kuşağın çocuklarında adeta bir üretim hatası gibi vücut bulan amaçsızlık, Oblomovluk, oturmamışlık ve kaçınılmaz yitip gitme, kalabalıklar arasında yalnızlık Osman'ın içine doğduğu kitlenin kaderi. Osman da bu kaderi dibine kadar kendine yaşatanlardan. Burjuvanın üyelerinin temel ahlaki değerlerinde sınıf atlama içgüdüsü bir habis ur gibi yiyip bitirirken insanı, '80'lerde ilk gençliğini yaşayan kuşakta bu ura bir de "yırtma", "köşeyi dönme" kanseri eklenmişti. Osman da bu kansere doğuştan yakalananlardan.

Kendi günlüklerinde kendine bile yalan söyleyebilen bir adam Osman. İnsan kendine yalan söyleyemez denilir ama insan en çok kendine yalan söyler. Bir roman kahramanı (daha doğrusu anti-kahramanı) olarak Osman da bir yalanı çoğaltabilen ve kendi yalan dünyasını yaşayan burjuva çocuğu. Osman'ın belki de en doğru yaşamı Yeşil Peri Gecesi'nin bittiği yerden sonra sürdürdüğü yaşamı. Bir enstrüman çalabildiği için kendini müzisyen zanneden, ama sanatçı olmak için gereken oturmuş ruh ve karaktere sahip olamayan nicelerinden biri olarak, belki de yaşadığı tek gerçek an gece kulübünde piyanoyla farkında olmadan sunduğu resital. Tıpkı Şebnem gibi yaşamını başkalarının kötülüğüne dair bahanelere odaklayan, içe dönemeyen, kendi olmamışlığından nefret eden ancak olmamışlığını itiraf edemeyen bir karakter Osman. Ayfer Tunç'un üçlemesinde belki sadece Selda karakteri hariç tüm karakterler böyle. Cumhuriyetin, 12 Eylül'ün biçimlendirdiği, piyasa ekonomisinin yonttuğu üçüncü kuşağında bulunması gereken ne varsa Osmangillerde hepsi mevcut.

Osman, serinin en kolay okunan ve yine özdeşleşmeye izin vermeyen bölümü. Kurgu diğer iki romanda olduğu gibi Ayfer Tunç'un titizlikle ördüğü bir zaman çizgisi üzerinden ilerliyor. Ölmüş gitmiş bir adamın -ama sıradan bir adamın- hayatını kitaplaştırma gayretinde olan bir hayali yazarın, o sıradanlıkta ne aradığını anlamaya çalışıyorsunuz. Şebnem skandalının perde arkasıyla gölgelense de bir kuşağın doymazlığının ama neye aç olduğunu bilememesinin ibretlik vesikasını anlamaya. Belki de şükrediyorsunuz Osmanlardan biri olmadığınıza. Ayfer Tunç okura bir "ötekini deneyimleme" hologramı sunuyor. Bu seri burada bitmeli. Bir dördüncü romanda tekrara düşme riski çok büyük. Haliyle Osman, tam da bitmesi gereken yerde biten bir olmamışlık serüveni.