Bizim kuşak için Osman, Barış Manço'nun "bir deli oğlan" diye nitelediği, "ay parçası Şerife'ye" aşık masumiyet timsali köy çocuğuydu. Ayfer Tunç'un Osman'ı ise kodları eksik yazılmış burjuvazimizin yitik oğlanı. Cumhuriyetle birlikte gelen aydın/elit seçkinci kuşağın çocuklarında adeta bir üretim hatası gibi vücut bulan amaçsızlık, Oblomovluk, oturmamışlık ve kaçınılmaz yitip gitme, kalabalıklar arasında yalnızlık Osman'ın içine doğduğu kitlenin kaderi. Osman da bu kaderi dibine kadar kendine yaşatanlardan. Burjuvanın üyelerinin temel ahlaki değerlerinde sınıf atlama içgüdüsü bir habis ur gibi yiyip bitirirken insanı, '80'lerde ilk gençliğini yaşayan kuşakta bu ura bir de "yırtma", "köşeyi dönme" kanseri eklenmişti. Osman da bu kansere doğuştan yakalananlardan.
Kendi günlüklerinde kendine bile yalan söyleyebilen bir adam Osman. İnsan kendine yalan söyleyemez denilir ama insan en çok kendine yalan söyler. Bir roman kahramanı (daha doğrusu anti-kahramanı) olarak Osman da bir yalanı çoğaltabilen ve kendi yalan dünyasını yaşayan burjuva çocuğu. Osman'ın belki de en doğru yaşamı Yeşil Peri Gecesi'nin bittiği yerden sonra sürdürdüğü yaşamı. Bir enstrüman çalabildiği için kendini müzisyen zanneden, ama sanatçı olmak için gereken oturmuş ruh ve karaktere sahip olamayan nicelerinden biri olarak, belki de yaşadığı tek gerçek an gece kulübünde piyanoyla farkında olmadan sunduğu resital. Tıpkı Şebnem gibi yaşamını başkalarının kötülüğüne dair bahanelere odaklayan, içe dönemeyen, kendi olmamışlığından nefret eden ancak olmamışlığını itiraf edemeyen bir karakter Osman. Ayfer Tunç'un üçlemesinde belki sadece Selda karakteri hariç tüm karakterler böyle. Cumhuriyetin, 12 Eylül'ün biçimlendirdiği, piyasa ekonomisinin yonttuğu üçüncü kuşağında bulunması gereken ne varsa Osmangillerde hepsi mevcut.
Osman, serinin en kolay okunan ve yine özdeşleşmeye izin vermeyen bölümü. Kurgu diğer iki romanda olduğu gibi Ayfer Tunç'un titizlikle ördüğü bir zaman çizgisi üzerinden ilerliyor. Ölmüş gitmiş bir adamın -ama sıradan bir adamın- hayatını kitaplaştırma gayretinde olan bir hayali yazarın, o sıradanlıkta ne aradığını anlamaya çalışıyorsunuz. Şebnem skandalının perde arkasıyla gölgelense de bir kuşağın doymazlığının ama neye aç olduğunu bilememesinin ibretlik vesikasını anlamaya. Belki de şükrediyorsunuz Osmanlardan biri olmadığınıza. Ayfer Tunç okura bir "ötekini deneyimleme" hologramı sunuyor. Bu seri burada bitmeli. Bir dördüncü romanda tekrara düşme riski çok büyük. Haliyle Osman, tam da bitmesi gereken yerde biten bir olmamışlık serüveni.