Toplam yorum: 3.077.822
Bu ayki yorum: 4.700

E-Dergi

Fulya Yılmaz

Merhaba! Ben Fulya Yılmaz, Felsefe Grubu Öğretmeniyim. 2010 yılından bu yana NLP ile başladığım eğitimcilik hayatıma, Eğitim Koçu ve Rehber Öğretmen olarak devam etmekteyim. Kitap okumak, okuduğum kitaplar üzerine sohbetlerde bulunmak çocukluğumdan bu yana en keyif aldığım şeydir. Sosyal çevrem ve öğrencilerim dahil olmak üzere kitapların içerikleri üzerine referans alınan ve bundan bahsetmekten mutluluk duyan biriyim. Kendimce oluşturduğum mütevazı kütüphanemdeki kitapları yorumlarken, yolunuza ışık tutmayı diliyorum. Sevgilerle.

Fulya Yılmaz Tarafından Yapılan Yorumlar

Hayatta yerini dolduramayacağımız yegâne şeydir aile. Hayatımızda sorgusuz sualsiz kabul göreceğimiz tek yer ailemizin yanıdır. Bir eve rastgele bir dizi karakter yerleştirip, karşılıklı bağımlılık ve duygusal güç dağılımı arasında bir denge oluşturduğumuzda; onların bir senaryoya ihtiyaç duymadan işlevsiz aile hayatını canlandırdıklarını görürüz. Mesela büyük kardeş, ortancanın düşman dramını üstleneceği gerektiren bir rol canlandırıverir, aynı büyük kardeş, ailesine itaat edecek şekilde yetiştirilme ve aynı anda büyük kardeş olma ikileminden bir çıkış yolu arar. Küçük kardeş ise, ailenin geri kalanının bıraktığı boşlukları doldurmak için farklı pozisyonlar arasında gidip gelecektir. Ve bu sadece bir yatay çizgidir. Soy ağacındaki dikey çizgileri de eklersek her an karşılaşabileceğimiz ve alışkın olduğumuz aile diyaloglarında savrulduklarını görürüz. Bu hikâye de biraz aynı, biraz farklı noktalarla aktarılmış.

Tahmin edemeyeceği büyüklükte hayal kırıklığı yaşayan Mürüvvet Hanım, hayata dair tüm umutlarını oğlu Emin'e bağlayarak, içindeki çaresiz öfkeyi, dayanılmaz sahiplenme duygusuna dönüştürüp, Emin'in yaşamını baştan sona eline alır. O hayal kırıklığı ki daha nelere sebep olacak, kaç kişinin hayatına yön verecektir. Belki onca buhranın yaşanacağını bilse bir yerde durup düşünebilirdi, Mürüvvet Hanım. Konu hakkında yorum yapacak olsam tüm hikâyeyi açık etmekten korkarım. O yüzden aktarılan şeyin kıymetini yorumlamak istiyorum.

Şermin Yaşar kâğıda döktüğü ailenin benzersiz olmaktan ziyade oldukça tanıdık olmasını sağlayarak onu her okuyucu için yaşanmış ya da ilgi çekici kılacak bir hikâyeyi anlatıyor. Etkileşim o kadar basit ve doğal ki, hikâyenin olay örgüsüne katılıyor ve sonra bu doğallığı dejavu gibi geçmiş neslimde, dünde ya da şimdiki muhabbetlerimizde içselleştiriyorum. Sayısız kez olaylara doğrudan müdahale etmek istedim. Hatta yardım etmek, teselli etmek, ölümü ve kalp kırıklığını önlemek, kızgın gerçeği fısıldamak, acıya neden olan bencilce ruhları ısıtmak, üzüntüleri gülümsetmek, uyarmak ve umutsuzluğu defetmeyi istedim.

Şermin Yaşar’ın kullandığı dil fazlasıyla doğal, konularıysa gerçek bir ilhamla ele alıyor ve karakterlerin ve onların kaybolan dünyalarının hepimizin aşina olduğumuz tasvirini yaparken aynı zamanda yazılarına tatlı bir ironi, mütevazı bir ihtişam ve nazik bir mizah katıyor. Tıpkı kitabın başında hikâyesini ithaf ettiği karakteri Ethem'e sonunda büyük bir gizli umut, tatlı bir ses ve yaşama tutkusu kazandırdığı gibi. Beğenerek okuyacağınızı düşünüp, tavsiye etmeden geçemiyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Büyük bir Roald Dahl hayranıyım ve onun yarattığı karakterler hakkında saatlerce konuşabilirim. Bunun sadece çocuklara hitap eden bir kitap olmadığını belirtmek isterim. Beklenenden biraz daha karanlık ama harika bir hikaye anlatımı, genç okuyucular içinse büyüleyici. Çünkü Dahl’ın vermek istediği mesaj yetişkinlerin küçükken maruz kaldıkları duygusal incinmişliklere dokunuyor. Dahl, kötü yetişkinleri alt eden ve kendilerine verilen ebeveynler ya da akrabalar konusunda şanssız olan çocukları anlatmak, onların önüne ışık tutmakta uzman bir yazar ve bu kitabı da bir istisna değil.

Wormwood ailesi televizyon izlemek ve insanları aldatarak para kazanmakla ilgilenen insanlardır. Michael adında bir oğulları ve Matilda adında bir kızları vardır. Matilda’yı işe yaramaz baş belası ve bir kabuk gibi görürken, oğulları konusunda da büyüleyici bir ilgileri olmasa da onu Matilda kadar sevimsiz bulmazlar. Cehalet timsali ebeveynlerinin düşüncesinin aksine Matilda, onu hiç takdir etmeseler de onların büyük mucizeleri, hatta küçük bir dahidir. Fazlasıyla cesur, çok kararlı ve kitap tutkunu bir kız. Kendi kendine okumayı, hecelemeyi ve hesaplamayı öğrenir ve harika bir küçük insan olur. Bir deha olduğunu farketse dahi asla zekasıyla övünmeyen, hiç aceleci davranmayan bir çocuk. Herkesin dostudur ve yardımseverdir. Okula başladığında, ebeveynlerinden daha da korkunç bir düşmanla, tüm okulu terörize eden okul müdiresi Bayan Trunchbull ile karşı karşıya kalır. Sınıf öğretmeni Bayan Honey ile olan ilişkisi, hayatındaki tüm olumsuzlukların mükafatı gibidir. Onlar iki yaralı ruhun buluşup sonsuz bir dostlukla birbirlerine şifa aşılamasının en güzel örneklerinden. Çok güzel bir hikayesi var ve böyle bir hikayeyi anlatmanın cesaret gerektirdiğini düşünüyorum. Çünkü çocuklara ve gençlere yönelik kitapların çoğu güzel, naif ve yardımsever ebeveyn, öğretmen ya da anlayışlı yetişkinler imajları sunarlar. Yazar mutlu aile tablosu akışını bozarak, dezavantajlı kesime ışık tutar. Ve hep gösterilenin aksine bunun her zaman avantajlı olamadığını ve çocukların madalyonun bu tarafına da aşina olmalarını sağlar.

Küçük Matilda'nın pek çok çocuk ve yetişkin üzerinde yaratabileceği etki fazlasıyla derindir. Hayatta her durumda, her zaman tutunacak bir şey vardır ve onu aramak yaşamın bir parçasıdır. Ne zaman bizi üzen şeyler hakkında homurdanmak yerine bu yakalanması zor şeyleri aramaya başlarsak, denemeleri daha hızlı atlar ve huzura birkaç adım daha yaklaşırız.

Roald Dahl’ın anlattığı her hikayede karakterler benzersiz ve muhteşem bir derinliğe sahip; kitaplar oldukça isabetli yerlere dokunuyor. Her hikaye tamamen farklı bir konuyu içeriyor ancak her hikayenin kendine ait harika bir dünyası var. Dahl'ın diğer öyküleri ne kadar iyi olursa olsun, Matilda her zaman benim favorimdir. Çünkü bu kitap tutkunu, cesur, küçük yaşına rağmen doğruyu yanlıştan ayıran ve başkalarına çok doğru örnek olan kız, çoğumuzun kendi çocukluğuna içten bir bakış. Son derece ilham verici bir kitap. Bu kitap çocukluğumuzun tozunu atıp, yetişkin olmadan önce hayata bakış açımızı değiştirmemize ve kendimizi "böyle olması gerektiği" ile ilgili ikna edip, kötü düzene ayak uydurmak yerine, kendi dünyamızın kahramanı olmamıza yardımcı olacaktır. Keyifli okumalar dilerim.
İnce Memed dönemin toplumsal hareketlerini ve baskı mekanizmalarını tartışabilmek açısından en zengin kaynaklardan biridir. Eğitimsizliğin ve ekonomik yetersizliğin betimlenmesi, bölgenin kültürel gerçekliğini önemli ölçüde ortaya koymaktadır. Zamanın köy insanı yaşadığı köyü bütün dünyaya kapalı bir ülke gibi görüp, köyün ağasını dünyanın sahibi gibi düşünür, korkardı. Ne de olsa köy küçük, sohbet edebildiğin üç beş insan da yine aynı dar kültüre maruz kalmış. Gazete, dergi, televizyon hak getire... Ufkunu genişletebileceğin bir örnek olmamasının yanı sıra, kendini gerçekleştirebileceğin bir ortam da yoktur. Hal böyle olunca cehalete karşı çaresizlik diz boyudur. Yani uyanık, bencil ve zengin toprak ağasının eziyeti için tüm koşullar müsaittir.

Dikenlidüzü köyünde yaşayan Memed, uzun süre Abdi Ağa’nın zulmüne maruz kalır. Dayanamayarak köyden kaçar ve dağlara sığınarak eşkıya olur. İşte Memed ne zaman köyden kaçar dağları evi sayar, o zaman düşünür taşınır hakkını savunmanın yollarını arar. Efsaneleşeceği savaşlar açar. Bu savaşta sadece silahını kullanmaz, aslında en büyük savunma şekli cehalete karşı kullandığı ince zekasıdır. Gel zaman git zaman, Memed'in derdi dağları aşar ve çok şeyler yaşanır. Küçük yerde haberler iyisiyle kötüsüyle çabucak yayılır. Memed de bir halk kahramanı gibi yaptığı hamlelerle köylünün gözünü iyiden iyiye açmaya başlar. İnce Memed, destanlaşan bir eşkıyadır. Cesur, zeki ve adaletli bir karakterdir. Dolayısıyla okuyucuya güçlü ve zalimin karşısında pes edilmemesi gerektiğini, haklarını önünde sonunda alabileceklerini güdüler.

Yaşar Kemal’in tasvirleri, akıcı ve yalın dili, güçlü karakterleri ve karakterler arasındaki diyaloglar fazlasıyla samimidir. O kadar bizden, evimizden, mahallemizdendir ki özellikle köylüler iyi, saf, temiz kalpli, emeği sömürülen insanların yoksulluğu ve çaresizliği tüm gerçekliği ile aktarılır. Diğer yandan da zamanla ilerleme kaydederek ve yine de çekinerek, yavaş yavaş ağaya başkaldırmaya, hakkını istemeye yani bir nevi gözlerini açmaya başlayan köylüyü gözler önüne serer.

İnce Memed, toplumsal alanda yaşanan adaletsizliklerden, eşitsizliklerden, törelerden beslenmekte ve aynı zamanda bu durumların nasıl üstesinden gelinebileceğine dair efsanevi bir karakter sunmaktadır. Çaresizliğe karşı en büyük çarenin özgür irade ve boyun eğmeme olduğunu anlatır. Romanda konuşmaların doğallığı, yöreyi anlatırken yapılan coğrafi betimlemeler günlük Türk kültürünü naklen aktarır. Bence zamanla dönüp tekrar okunacak kadar keyifli ve dokunaklı bir seridir. Bizleri okuyucu tarafımızdan tutup, gerçekliğin merkezine bir zaman makinesindeymişçesine yaşattıran Yaşar Kemal'e saygılarımla...
Kahramanımız Melody, harika bir mizah anlayışına sahip, basiretli, şefkatli, cesur ve güzel düşünen on bir yaşında bir kız. Zihni düşüncelerle dolu. Her günün her detayını mucizevi şekilde yakalayıp saklayan bir fotografik hafızaya sahip olan bu kızın, ne yazık ki düşüncelerini seslendirecek bir sesi yok. Fakat daha fazlası var.

Melody, serebral palsi ile doğmuş, beşinci sınıfa giden bir kızdır. Ancak düşünebiliyor ve bunu hiç kimsenin yapmadığı gibi yapıyor. Onun suskun, çoğunlukla etkisiz vücudunun içinde, kavramları ve gerçek bilgileri dehadan başka bir tanım yapılamayacak bir düzeyde kavrayan yüksek bir zihin sıkışıp kalmış. Melody, onu gerçekten tanıma şansı bulamayan birçok gözlemci için çaresiz görünebilir, ancak öğrendiği şeyler için zihinsel kapasite ve halihazırda öğretilenlerin akılda tutulması açısından ölçülürse, o zaman neredeyse tanıdığı herkesi gölgede bırakırdı. Hiç abartmadan, Melody'nin bir mucize olduğunu söyleyebilirim. Melody küçükken ona yan komşusu Violet bakar. Melody'ye yerdeyken nasıl dönebileceğini öğretir. Melody biraz büyüdüğünde ise Violet ona, birisi onu bağlamayı unutursa tekerlekli sandalyesinden nasıl doğru bir şekilde düşeceğini öğretir ve böylece kafasına çarpmadan düşebilir. Özellikle bu ilişki çok etkileyiciydi.

Kitaptaki diğer karakterlerin Melody'yi iletişim kuramadığı için aptal olarak nitelendirdiğini okumak bir okuyucu olarak zordu ve bir anne olarak daha da zordu. Melody'nin düşünce ve fikirleri iletebilmesi çok daha fazlasını gerektiriyor ve kitap boyunca çoğu karakterin Melody'nin niyetini tam olarak anlamadıklarında hayal kırıklığına uğradığını görüyoruz. En basit istekleri iletmek için, o hüsrana uğradıkça ben de hüsrana uğradığımı fark ettim. Melody, iletişim panosunu yükseltme fırsatı bulduğunda bile hâlâ sınırlamalar yaşıyordu. Ama Melody asla pes etmiyordu. Cesareti kırılıyor, sinirleniyor ama buna rağmen zorluklar karşısında gösterdiği azim ve gururun da takdire şayan bir şekilde katlandığını görüyoruz.

Okumaya başladığınızda konu ağır ve hassas olduğu için kayıtsızca okumak çok zor. Aynı zamanda yazar o kadar samimi ve detaylara duyarlı ki, her kelime aktarmak istediği duyguyu tamamıyla karşılıyor. Kitabın orta kısmı biraz sıkıcı ilerliyor ama finali o kadar etkileyici ki umutsuzluktan gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz, güçsüzlükten titremekten kendinizi alamıyorsunuz. Bazen bilmeden takındığımız bencilliğimiz ve sığlığımız hakkında bir kitap olduğunu düşündürdü. Keşke olduğundan daha çok bilinse ve özellikle okullarda zorunlu okuma kitabı olarak belirlense.

Bu incelikle yazılmış kitaplar, orta sınıf romanların sahip olduğu derinliği ve okurlarına empati aşılarken ki zorlu meseleleri çözme yeteneklerini kamçılıyor. Ayrıca kendi önyargılarımızı kontrol etme ve birisini normal kabul ettiğimiz gibi hareket edemediği veya iletişim kuramadığı için yeteneklerine göre nasıl erken yargıladığımızın farkına varmamızı sağlıyor. Bazı bakımlardan üzücü bir farkındalık ama bu kitabın kendi kişisel davranışlar ve bunların nasıl şekillendirilmeleri gerektiğinin farkına varılması üzerine dahice yazılan bir referans olarak görüyorum.

Bizden farklı olan insanlara sempati duyuyor, onlara üzüntü ve kederle yaklaşıyor, çoğu zaman da kendimizi şanslı görüyoruz. Ama özel olan insanların ve yakınlarının beklediği şey sempati değil empatidir. Bu iki kelime arasındaki anlamlı çizginin altını çizmek çok önemli. Bu çizgi unutulmasın diye bu özel duyguyu anlamlı kılarak ifade eden ve bunu tüm insanlığa adayarak ölümsüzleştiren yazar Sharon Draper'a sonsuz sevgilerle...
Verdon'un muazzam serisinin yedinci ve sanırım son kitabı. Her yeni vaka ile uyanan adrenalin duygusu, delil arayışı, insanların eylemlerine yönelik motivasyonlarının analizi onun yaşam kaynağı. Kimin mi? Dave Gurney'in... Her seferinde New York City Cinayet Masası'ndaki işinin bittiğini düşünse de hayatın akışı onun rutinini altüst etmek için fırsat kollar. Dave yarı emeklilik hayatında bir eş olmaya da çabalar, Madeline ise onun bu hayatını daha kabullenilir bulmaya başlar ve kendilerine yeni bir yol çizer. Bana göre bu hikayeyi özel kılan iki şeyden biri Dave’in Madelein’le aralarındaki ilişkinin ilerleyişi. Diğer özel nedeni ise karmaşık bir labirentte anlam çıkarma konusunda usta olan emekli dedektif Dave’in olayların ortasında sonu gelmez gibi görünen bir cinayetler silsilesini çözmek için üşenmeden, büyük bir iştahla işe koyulması. İçinde beşten fazla ölü insan bulunan ve karmakarışık cinayetlerin çözülmesi beklenen bir hikayeye göre kolay okunan, sürükleyici ve akıcı bir kitap.

Küçük, sessiz, karakteristik ve cennet gibi bir Larchfield topluluğu önde gelen üyesi Angus Russell'ın malikanesinde ölü bulunmasıyla ve ilk kanıtların suçlu gösterdiği Bill Tate'in önceki gün elim bir hadise sonucu ölmesiyle işler daha çok sarpa sarar. Polis ekipleri de vakanın paradoksunu fark edince kafaları karışır ancak aynı zamanda şüphelinin akıbetinin onun hiç de iyi niyetli olmadığı hatta çok tehlikeli olduğu da herkes için açıktır. İşin en ilginç yanı ise bunun ardından işlenecek birçok cinayetin sorumlusunun da Tate gibi görünmesi. Bu kapalı ve ayrıcalıklı topluluğun üyeleri için cehenneme dönüşen, dünyevi bir cennetin önde gelen isimlerini ayrım gözetmeden öldüren, paranoyak bir katilin karşısında tepki vermek konusunda çaresiz kalırlar. Olaylar ilerledikçe bu kasabanın sakinlerinin acıları ortaya çıkar. Göz alıcı Larchfield her yeni cinayetle ışıltısını biraz daha kaybederken, yazarın kullandığı ince ironiler ve nabzı sürekli yüksek tutmayı başaran gelişmeler, vakanın ilerleyişini daha sürükleyici hale getirir.

İyi bir kara dedektif macerası olması yanında yaratıcı, heyecan verici bir polisiye gizem filmi havasında ve hatta John Verdon'un polisiye kurgu alanında ve aynı zamanda fanatik okuyucularının kalplerinde haklı olarak özel bir yere sahip olduğunu doğrulayan bir kitap. Verdon'un kitaplarını bu kadar taze ve orjinal kılan şey eksik parçaların farklı yönlere çevrilerek, karakterlerin bir sonraki hamlelerini tahmin etmeye çalışarak inşa edilmiş olması. Hikaye dini fanatikleri, büyücülüğü, kargaşayı ve birçok ses getiren güncel olayları içeriyor. Bu seride okuduğum her kitap, zekice olay örgüsü ve harika karakterleriyle beni büyüledi. Serinin diğer kitaplarını okumadıysanız lütfen bunu okumadan önce serinin sıralamasını takip edin, derim. Bu kadar keyifli bir seriyi oluşturup, her kitabında nabzı yüksek tutarak merakla okumama vesile olduğu için John Verdon'a minnettarım. Keyifli okumalar dilerim.