Toplam yorum: 3.072.517
Bu ayki yorum: 8.416

E-Dergi

Necmi Çoban Tarafından Yapılan Yorumlar

01.10.2005

Senai DEMİRCİ imzalı Ve Aşk Evliliğin Ellerinden Tuttu isimli kitap evliliğin genel bir panoramasını sunan ve altı sahneye ayrılan Takdim Yerine bölümü ile başlıyor. Deneme tadındaki bölümlerde ise konu inceliklerine kadar irdelenmeye başlıyor. İlk bölüm Kapılar Açılmadan'da yazar Kadınlar Ne İster yazısıyla, kadınların konuşulmak ve dinlenilmek istendiği açıklayarak anahtar bir noktaya temas etmiş. Kadınların neden konuştuğu ve hangi yıllarda nasıl tepkiler verdiği sıradaki yazılarda işlenmiş. Sonrasında sırayı alan konu erkekler. Erkeklerin şaşılığı ve taş fırın erkeği kavramı ile konu biraz da latifelerle süslenerek işlenmiş. Kül Kedisi'ne yazılan değişik bir son ile de bu bölüm hitama ermiş. Eşikte Beklerken adlı ikinci bölümde ise nişanlılık devresi, onun sorumlulukları ve sorunları enine, boyuna ortaya konulmuş. Kapılar Aralanırken bölümünde ise artık konu evliliğe gelip dayanmış. Bilimsel çalışmalardan da örneklerin sunulduğu evlilik matematiğini konu alan yazılar bir hayli ilginç. Evliliğe dair yanlış inanışlara da bir atf-ı nazar eden yazar mahşerin dört atlısı diye nitelenen, evliliği sona götüren nedenleri ve çareleri ile bu bölüme de noktayı koymuş. Kapıların Ardında artık evliliğin ilerleyen süreçlerine ışık tutma gayesini gütmüş. Özellikle arı ve göçmen kuşların evlilikle karşılaştırmalı örnekleri konuyu ayrı bir renk katmış. Odalara Geçerken'de ise artık oturmuş evliliklerden söz ediliyor. Sonsöz Yerine ise yazar üç ayrı evlilik yemini benzeri metin koymuş. Bunlara istediğiniz eklemeyi yaparak kullanabilirsiniz diye not düşmeyi de ihmal etmemiş.
01.09.2005

Bir padişahın sarayına cariye olarak gönderilen Çinli bir bayanın sinsilikleri sonucu hanım sultan olması ile öykü başlıyor. Hanım sultanlığı elde ettikten sonra şehzadeden murad almak isteyen hatunun karşısına delikanlının iffet ve güzel ahlakı çıkar. Umduğunu bulamayan ve şamarı yiyen kadın soluğu padişahın karşısında alır. Bu arada hocasından sakın ağzından bir kelime çıkmasın uyarısını alan şehzade konuşmaz ve idama mahkum edilir. Bu noktada devreye giren padişahın kırk veziri kırk ayrı öykü anlatarak kadının fitnesini anlatırken hanım sultan da mukabil olarak şehzadelerin kötülükleri ile ilgili öyküleri sıralamaktadır. İşte bu minval üzere kitapta öykülere yer veriliyor. Arada bir şeyhülislamın da devreye girerek hikayeler anlattığını da eklemek isterim. Bir de hikaye anlatan hanım sultan ve vezirler bazen birden fazla hikaye anlatarak maksadına vasıl olmaya çalışıyor. Olay bu minval üzere devam ederken 33. vezirde artık Şah'ın canına tak ediyor ve olaya son noktayı koymak istiyor. Bu arada müneccimlerin şehzadenin talihinin döndüğünü görmesi ile hocası gence konuşma izni veriyor ve olayın iç yüzü ortaya çıkıyor. Klasik mutlu sona eriyor konu ama bu arada da birçok hikmetli kıssa ve hikaye de okuyucuya aktarılmış oluyor. Bir bakıma 1001 gece masallarını çağrıştıran kitabı kıssa ve benzeri öyküleri sevenlere hararetle tavsiye ederim.
01.07.2005

Benefşe, duygu yüklü kitapları ile tanıdığımız Mehmet AKAR'dan eğitim gönüllülülerinin samimiyetlerini ortaya koyan bir roman. Öncelikle Benefşe bir çocuğun ismi diye belirterek kitabın adını açıklığa kavuşturalım. Liseyi bitiren Nail ile Ahmet'in Petunya'daki eğitim faaliyetlerini başlatmak ve aynı zamanda bu ülkede üniversite okumak için yola çıkmaları ile başlayan hikaye Aranda şehrindeki metruk binanın okula çevrilme işleri ile devam ediyor. Müdür ve öğretmenlerin birer amele gibi okul tadilatı inşaatında çalışmaları ve bundan gocunmamalarının anlatıldığı bölümler fedakarlıkların da zirveye doğru hareketlenme başlangıcını oluşturuyor. Komünizmden yeni kurtulan ve altyapı dahil birçok sorunu olan bir ülkede böylesi bir hamlenin yapılmasının güçlüklerinin işlendiği bölümlerin sonunda okul yine binbir güçlük ile açılabiliyor. Bunların olması aşamasında yaşanılan tevafuklar (denk gelmeler) bu işin kaynağının ne kadar arı duru olduğunu ortaya koyuyor. Yaşanan olağanüstü olaylar da bu işlerin arkasının sağlam olduğunu gösteriyor. Atlatılan onca badireye ülkenin iç karışıklığı da eklenince durma noktasına gelen eğitim faaliyetleri öğretmen ve belletmenelerin bu konuda kararlı olmaları sayesinde kazasız ve belasız atlatılarak nihayet ilk öğrencilerin mezuniyetine yaklaşılıyor. Bu noktada elim bir olay oluyor ve roman son buluyor. Tarihi bir vesika olarak da okunabilecek eser insanımızın ne denli diğarkam ve hassas olduğunun bir abidesi adeta. Okurken gözü yaşarmayacak bir insanımız yoktur herhalde.
01.06.2005

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa'nın Hatıraları M.Ertuğrul DÜZDAĞ'ın akıcı kaleminden çıkmış olan bir eser. Büyük bir hacime sahip olan kitabın dayandığı kaynak ise bizzat Barbaros Hayreddin Paşa'nın yanındaki gazilerden Muradi Reis'e yazdırdığı Gazavat-ı Hayreddin Paşa eseri. İnsan kitabı okurken kendisini o derece kaptırıyor ki o gemilerden birinde deryaya açılan leventlerden birisi olmak istiyor. Bir de hayıflanma oluyor ki o da çok haklı : Neden bizim bu kadar renkli bir tarihimiz ve kahramanlarımız varken bunlar insanlara sunulmaz. Yabancılar kıytırık tarihlerinden temcid pilavı gibi dönüp dönüp benzer filmler yapmalarına rağmen bizler hala yerimizde sayıyoruz. Halbuki bu güzelim kitap baz alınarak yapılacak seri filmler hem gençliğimize, hem de dünyaya Türk'ün şanlı tarihini anlatacaktır. Kitap da zaten buna oldukça elverişli bir şekilde kaleme alınmış. Ayrıntılara kadar inilen korsanlık maceraları Hollywood'un değme film senaryolarına taş çıkartacak cinsten. Okurken yeri geliyor insan Oruç Reis'in kolunun kesilmesine, daha sonra şehadet şerbetini içmesine, en büyük kardeşleri olan İshak'ın şehitliğine üzülürken, yeri de geliyor Hızır Reis'in yaptığı işler ile gülümsüyor. Hele de bunları anlatırkenki üslubu insanı mest ediyor. Mesela "O kadar kızdı ki kafir iken Yahudi oldu." tabiri, "Bir serçe sürüsüne bir şahin-i baz yetermiş." gibi darb-meseller kitabın okunmasını arttırıyor. Yer yer de kaleme alınmış beyitleri de es geçmemek gerek. Sonuç olarak ticaretten korsanlığa, oradan da kaptan-ı deryalığa uzanan yoldaki bir hayat hikayesini okumanızı tavsiye ederim.
02.05.2005

Milli Mücadele ve İstiklal şairimiz Mehmet Akif ERSOY'un yaşamından bir kesiti sunan Ertuğrul DÜZDAĞ kitabına Mehmet Akif'in Mısır Hayatı ve Kur'an Tefsiri ismini vermiş. Bu çalışmayı yaparken özellikle Eşref Edib'in eserinden faydalanan yazar kitabına Mehmet Akif'in daha önceki Mısır seyahatlerini anlatarak başlamış. Milli şairin Mısır'da çektiği sıkıntıları Eşref Edib'e yazdığı mektuplardan alıntılar yaparak aktaran yazar, Midhat Cemal KUNTAY ve Hasan Basri ÇANTAY'ın da kitapları ile TDV İslam Ansiklopedisinden de yararlanmış. Kitap Akif'in Mısır hayatı ve Kur'an mealinin ele alındığı İki bölüm halinde sunulmuş. İlk bölüme şairi Mısır'a sürükleyen olaylar bir bir işlenirken ikinci bölümde de mealin geçirdiği tüm safhalar şahitlerin ağız ve kitaplarından aktarılıyor. İnsan kitabı bitirince içinden bu duruma sebep olanlara karşı büyük bir öfke duyuyor. Böylesine değerli bir eserin, öyle alçakça düşünceler yüzünden yakılması kültürümüz açısından çok büyük bir kayıp olmuş. Meali baştan sona okuyan kişilerin bize bildirdiğine göre mükemmel olan şaheserin alevden dillerce talanması insanı derin tahassürlere sürüklüyor. Yine de yazarın vicdanının müsterih olması bizim tek tesellimiz olsa gerek.