Toplam yorum: 3.074.810
Bu ayki yorum: 1.685

E-Dergi

Çar-ha-cı Tarafından Yapılan Yorumlar

19.12.2006

Bu ansiklopedinin ilk 7 cildini iyice inceledim, her cilt incelenen dönemin eserleri türlerine göre bölümler halinde toparlanarak eserlerin her birinden örnekler verilerek işlenmiş. Şiirler de yine türlerine göre (tekke, halk vs. ) ayrı ayrı toparlanarak önemli şairlerin şiirlerinden örnekler verilmiş. Eserde Kutadgu Bilig’den Naima Tarihi’ne kadar çok sayıda değerli Türk klasiğinden örnekler bulabiliyorsunuz. Eserin tek görebildiğim kusurui sadece Türkçe eserlerin incelenmiş olması; yani bu eserde Mevlana’nın, Yavuz’un Farsça şiirlerini veya Katip Çelebi’nin Arapça Fezleke’sinden bir örneği göremiyorsunuz, bu da olmalıydı diye düşünüyorum, çünkü eserin adı “Türk Klasikleri”, “Türkçe Klasikler” değil. Kendi adıma Yunus Emre’nin bilmediğim birkaç bilmediğim şiirini okumaktan, sadeleştirilmiş versiyonunu okuduğum Peçevi Tarihi’nin orjinal dilinin neredeyse okuduğum Selaniki Tarihi’nden daha sade olduğunu görmekten mutluluk duydum. Hakim olduğum konular için söyleyeyim, eserlerden yapılan seçkiler de gayet güzel olmuş. Özellikle 15-18 yylar arası Osmanlı dilinde yazılmış eserlerden parçalar bulundurması açısından hemen herkese bir göz atmalarını önereceğim bu çalışmanın önemli bir memleket hizmeti olduğunu düşünüyorum. Eserin 9-12. ciltleri 19 yy ve sonrası Türk edebiyatını inceliyor, bu pek benim ilgimi çekmediğinden o ciltlere bakmadım.
18.12.2006

Eser Avni Özgürel’in Radikal’deki tarih yazılarından oluşuyor, bu yazıları internet arşivinden okumuş biri olarak çok beğendiğimi söylemeliyim, kitabı bir kütüphanede inceledikten sonra satın almak da istedim ama baskısı kalmamış, umarım yeniden yapılır ve bu kitabın devamı da hazırlanır. Bu yazılarla ilgili bir not düşmeden etmeyeceğim, yazılar çok güzel ve faydalı ama pek çoğunda irili ufaklı bilgi hataları var, ilgimi çeken yazıları hızlı okumayla okurken gözüme çarpan bazılarını aşağıdaki websitesinde bulabilirsiniz. Bu hataların yazılar basıma hazırlanırken düzeltilmesi yerinde olur.

www.angelfire.com/indie/aozgurelyazilari/
16.12.2006

Bu Osmanlıca basım divanın tam metni mi bilemiyorum, sayfa sayısı oldukça az, belki de bir seçkidir. Divan-ı Muhibbi’nin tamamı büyük boy 875 sayfa olarak Kültür Bakanlığı tarafından basılmıştı, kütüphanelerde bulunur. Ödünç alıp fotokopisini çektirdim ve okumaya başladım. Eser 2799 gazelden ve başka nazım şekillerinde yazdığı şiirlerden oluşuyor, 30 küsür bin beyitten sözediyoruz. Eserin sadece üçte birini ve o da giderek hızlı bir taramayla okuyabildim, içerdiği itikadi açıdan elfaz-ı küfre giren ifadelerden ötürü de okuduğuma da pişman oldum. Her ne kadar iki oğlunu ve onlardan olan torunlarını boğdurtması ve Koçi bey risalesinde geçtiği üzere Osmanlı’nın gerilemesine yol açan bir takım hatalı uygulamalarına rağmen Kanuni’ye hüsn-ü zan beslerken bu zannım önemli ölçüde zedelendi.

Kanuni esasında dindar sayılabilecek bir padişahtır, hükümdarlığının ilk yıllarındaki Molla Kabız olayında gösterdiği hassasiyet ve son yıllarında giderek dindarlaşarak içki yasağı ilan etmesi bunun göstergesidir. Divanına da münacat ve peygamber efendimize medh niteliğinde şiirlerle başlar. Divan edebiyatında da bazen şairlerin şiir adına dinen mahzurlu olmasına bakmadan bir takım tehlikeli ifadelere yer verdiğine şahit oluyoruz ama Kanuni’nin rastladığım ifadeleri “ilahi aşk kastedilmiştir” vs. ile tevil veya “o kadar olur” diye geçiştirme kabul etmeyecek cinsten:

1) Eserin okuduğum üçte birinde en az 10 yerde sevgilinin mahallesi veya evi Kabe’ye benzetiliyor, aşıklarının orada kendilerini kurban etmeye geldiklerini (Hac sırasında kurban kesilir ya) yazıyor. Bir şiirinde Mecnun’a sevgiliyi bırakıp Kabe’ye gittiği için Merve (kurbanın asli kesim yeri ki hacda Mina’da kesilir) hakkı için güveninin kalmadığını yazmış.

2) Sevgiliye olan hasretine sabredemediği için Eymen vadisine doğru yönelmiş. Eymen vadisi Hz. Musa’nın Allahü Teala ile konuştuğu yerdir.

3) Zahidleri sık sık ikiyüzlülükle yeriyor, bir şiirinde sofu ile şarap içmeyi bilmediği için alay edip “gözüne koruk sıksın” demiş.

4) Bir şiirinde sevgiliye “sana gönülden köle olanın bütün muradları yerine gelir” diyor.

5) Bir şiirinde sevgilinin saçını ateşe tapan Hinduya benzetmiş.

6) Bir şiirinde sevgilinin kaşları için mihrap diyor, bir başka şiirinde sevgilinin kaşı üzerine secde ettiğini yazmış.

7) Bir şiirinde sevgilinin evine secde ettiği, başka bir yerin Kabe olmadığını yazmış.

Ömer Hayyam bazı şiirlerini sevdiğim ama dinen hatalı bir çok şiirlerinden ötürü kendisine kızdığım bir şairdir, ne yazık ki onun böyle şiirlerinin mahzurlarının Kanuni’ninkilerin yanında önemsiz kaldığını görmüş bulunuyorum. Divanı okumak ben de şok etkisi yaptı, Kanuni hakkındaki düşüncelerimin değişmesi bir yana beğendiğim şiirlerin arasında yeralan Kanuni’nin birkaç şiirini de notlarımın arasından çıkardım.
15.12.2006

10 ciltlik bu eserin ilk beş cildi Osmanlı siyasi ve askeri tarihini anlatırken geri kalan beş cilt de kültürel, idari vs. yönlerini ele almış. İlk beş cilt ne yazık ki dengeli değil; Kanuni dönemine bütün bir cilt ayırıp imparatorluğun son iki yüzyılını sadece 5. cilde sıkıştırmak hiç doğru olmamış, sanki zaferlerle geçen dönemleri uzun uzadıya anlatıp geri kalan dönemi geçiştirmek gibi bir mantık seziliyor. Öztuna’nın tarihçilik anlayışını tasvip etmediğimden, grotesk bulduğum anlatım ve algılayışı ve hatalı bakışları sebebiyle ve Türkiye gazetesindeki köşesinde sık sık bilgi, çıkarım ve yorum hataları gördüğümden kütüphanede bu eserin sadece son 5 cildini ve o da hızla tarayarak inceledim. Bu çalışmanın ilmi değil de çok meraklı bir amatörün hazırladığı nesnel olmayan bir derleme olduğunu düşünüyorum. Gözüme çarpan birkaç hatayı aşağıda bulacaksınız, zaman ayırsam kimbilir daha neler bulacaktım: <>p>

1) Yazar cumhuriyetin ilk zamanlarında bozkurt simgesinin birkaç yerde kullanılmış olmasını takdir ediyor çünkü Osmanlılar da Selçuklular gibi Bozkurt soyundan geliyormuş, Öztuna böyle diyor! <>p>


2) Osmanlı padişahları korku nedir bilmezlermiş, mesela IV. Mehmed hal edilirken hiç korkmamış. İyi de o zaman Silahdar tarihinde metni geçtiği üzere isyancılara yazdığı bir mektupta “sizden Allah’a sığınırım” niye diyor ve madem korku nedir bilmiyorlar onun yerine geçen II. Süleyman’ı biat için Kafes’ten çıkardıklarında niçin inanmaz ve yarı ağlamaklı bir tavırla tarihlere geçmiş o iç burkan sözleri söylemiştir? Cesur olmak başka şeydir, tamamen korkusuz olmak, korku nedir bilmemek başka şeydir. Padişahlar da insandır, pekala onlar da korkabilir. <>p>


3) Osmanlı dönemi şiirini incelerken birkaç şiir örneği almış ama bunların temsil özelliği olamayacağı gibi Öztuna’nın bu şiir çalışması da yavan ve nakıs olmuş. Diğer incelemeleri konusunda da benzer kanaat edindim. <>p>


4) İslam dini için “tektanrıcılığın şampiyonu” ifadesini kullanmış. Sayın Öztuna’nın dini daha çok kültürel ve sosyolojik bir kavram gibi gördüğünü bugüne kadar anlamış bulunuyorum ama bari ifadelerinde biraz dikkat ve nezaket gösterse… Bu ifade kendi buluşu değil yabancı bir deyimdir ve bu şekilde kullanılması da dine saygısızlıktan başka bir şey değildir.<>p>


5) Evliya Çelebi’den uzun uzun direkt alıntılar yapmış. Evliya Çelebi’nin eseri bir edebi eser olarak okunabilir ama tarihi bir ansiklopedide kaynak olan uzun uzun alıntılar yapılması doğru değildir. Vasıf Efendi mesela Hakim Tarihi’ni “Evliya Çelebi gibi kezzab(yalancı)’dan alıntı yaptığı için” yermiştir. Seyahatnamesinden bir çok parçaları ve ardından yapılan görüşmelerde bizzat bulunduğu 1664 Sengotar savaşı hakkında yazdıklarını okuduktan sonra Evliya Çelebi’nin bizzat görevli olarak bulunduğu dönem ve yerler hakkında bile tam olarak doğru şeyler yazdığından çok şüphe ediyorum. <>p>

13.12.2006

Eser 484 mısradan oluşuyor, ilk başlarda beyitler, daha sonra dörtlüklerle devam ediyor, asıl metnin ardından başkaları tarafından yazılıp eklenmiş bir 28 mısra daha var. Hacim olarak kendisinin 25 katı olan Kutadgu Bilig’den daha çok yüreğe dokunuyor, Edip Ahmed Yükneki’nin güzel bir insan olduğunu anlıyorsunuz. Asıl metnin ardından gelen ilk mısra olan 485. mısrada kendisinin ama olduğu belirtiliyor, eseri okuduktan sonra içimden “göz nimetinden mahrummuş ama gönül gözünden mahrum değilmiş” dedim.

Tamamen islami bir anlayışta yazılan eser Kutadgu Bilig’e benzer şekilde Allah’a hamd ve dua, Resulullah’a (s.a.v.) ve dört sahabeye (r.a.) medhle başlıyor, ardından kitabın kendisine sunulduğu Muhammed Dad İspehsalar bey’e medhle devam ediyor ve bilginin önemi, dünyanın dönekliği, cömertlik, tevazu-kibir, harislik, kerem-hilm ve diğer iyilikler, zamanın bozukluğu konularında nasihatler veriyor. Hacim olarak kendisinin 25 katı olan Kutadgu Bilig’den bir asır sonra aynı Hakaniye türkçesiyle yazılmış, biraz daha fazla Arapça ve Farsça kelime içerdiğini gördüm. Mürüvvet, fütüvvet kavramlarının şiirlerde geçiyor olması beni mutlu etti. Reşit Rahmeti Arat’ın güzel türkçesiyle günümüz diline kazandırılan bu güzel eserden okul yıllarında derslerde çok söz edilirdi de örnek okuduğumuzu hiç hatırlamıyorum, acaba eserin islami bir anlayışla yazılması yüzünden mi? Baskısının bulunmaması da memleket açısından bir yüzkarası, incelemeli çalışmalar bir yana pekala Mevlid-i Şerif gibi ~50 sayfalık basımlarının da olması ve halkın bu değerli eseri asıl metni ve tercümesiyle okuması gerekir.

Eserin 405. beyiti olan “kanı emr-i maruf kılur edgü er” mısrasını Arat’ın “hani emr-i maruf, hani iyi adam” diye yanlış çevirdiğini kıt Hakaniye türkçemle farkettim; bu hatalı çeviri acaba 1940’lı yıllarda Milli Şef döneminde hazırlanmış olması mı diye düşünmeden edemedim, doğru çeviri “hani emr-i maruf kılan iyi adam” olmalıdır. Kutadgu Bilig’de de bu duruma benzer bir mısra fark etmiştim.

Bu yazıyı eserden bir parçayla bitirirken eserin son mısrasında kendisi için dua isteyen Edip Ahmet Yükneki’ye rahmetler dilerim:

Sen artak sen anın ajun artadı/ Nelük bu ajunka kılur sen gile
( Sen (kendin) bozuksun, onun için dünya bozuldu/ Niçin bu dünyadan şikayet ediyorsun?)