Kitabın arka kapak yazısını okuduğunuzda "Hmmm.Klasik bir aşk hikayesi tadında. Deli dolu bir kız, kaza geçiren adamla dramatik bir şekilde karşılaşır ve yakınlaşırlar. Sonu mutlu biter. Böylece klasik bir aşk romanı okumuş olurum." diyebilirsiniz. Şahsen ben öyle algıladım ilkten. Ama okudukça hayatın diğer gerçekleriyle yüz yüze kaldım... Kitaplarda sık sık tekerlikli sandalyede yaşam mücadelesi veren bir erkek karakteri, ailesinin durumu çok iyi olmadığı için ne iş bulursa çalışması gereken ve renkli bir kişiliği olan ama hayatını doğru düzgün yaşamayan bir kadın karakteri maalesef okumuyoruz. Bu yüzden kitabı okurken arada tuhaf hissettiğim zamanlar oldu.Kitabın sonunu mutlu bitmesini beklemiyordum zaten. Ama yinede okurken bambaşka oluyor. Beni asıl etkileyen ise son sayfalardaki Will'in mektubu. İnsanın hem gözlerini dolduran hemde gülümseten bir mektuptu. Gerçekten çok anlamlıydı.
"...Sana bu parayı veriyorum, çünkü beni artık mutlu eden pek bir şey yok, sadece sen varsın.
Beni tanımanın sana acı ve hüzün getirdiğinin farkındayım. Umarım bir gün bana daha az öfkeli ve kırgın olduğunda sadece bu yaptığımdan başka yapacak bir şeyim olmadığını, bunun gerçekten iyi bir yaşama sahip olmana, benimle tanışmasaydın sahip olacağın hayattan daha iyi bir hayata sahip olmana yardımcı olacağını da anlarsın.
... İşte böyle. Kalbimde bir iz bıraktın Clark. Komik kıyafetlerin, kötü esprilerin ve en küçük bir duygunu bile saklamak konusundaki beceriksizliğinle odamdan içeri girdiğin ilk andan itibaren bende bir iz bıraktın. Sen benim hayatımı, bu paranın senin hayatını değiştireceğinden çok daha fazla değiştirdin.
Beni o kadar sık düşünme. Seni sulu gözlü bir şekilde hatırlamak istemiyorum.Sadece iyi yaşa."