E-Dergi

Yeraltı edebiyatının en sert örneklerinden olan Trainspotting'de yazar hikayesini yarattığı kahramanların kendi ağızlarından anlatma yöntemini seçmiş. Bu durum kitaba başladıktan sonra karakterlerin üsluplarına aşina olana kadar hikayenin bütünlüğünde kopmaya sebep olabiliyor. Bu yüzden belirli bir sayfaya gelip bütün kahramanları tanıyarak onların diline aşina olduktan sonra tekrar başa dönerek okumanın olaylara hakim olmak açısından daha faydalı olacağını düşünüyorum. Her bünyeye hitap etmese de özellikle yeraltı edebiyatı severlerin beğeneceği türde bir kitap.

Kitap yaşamını kendi inandığı değerlere göre yaşayan ve bunu başaramayan arkadaş grubuna varlığı ile vicdan muhasebesi yaptıran muzip kahramanımız Luis'in ilk önce arkadaşları tarafından kendilerine benzetilmeye çalışılmasını, daha sonra nefret objesine dönüşmesini en son da dışlanmasını eğlenceli bir kurgu ile ele alıyor. İnsanoğlunun çıkarcılığı ve ikiyüzlülüğüne alaycı bir gönderme yapıyor.

Abartı özellikleri ile fantastik bir karakter olarak tasvir edilen kahramanımız, bazı yerlerde kitaptaki evrene ait değilmiş hissi uyandırdı bende. Bu durum da olayların inandırıcılığını engelleyen bir yapaylık algısı yarattığından zaman zaman kitabın kurgusuna dalıp gidemedim. Rüya gördüğünün farkına varıp uyanan biri gibi yer yer olayların kurgu olduğunun farkına varıp kitaptan koptuğum oldu.

Jack London'un mücadele dolu yaşamından kesitler sunan eserlerinden birisi olan Denizin Çağrısında hayatı bizzat yaşayıp öğrenerek olgunlaşan bir çocuğun hikayesini okuyoruz. Yazarın en iyi kitaplarından birisi olmasa da okunmayı hak ediyor.

Küçük bir köydeki olaylar üzerinden evrensel kavramlara ilişkin çıkarımlar yaptıran yerel anlatım tarzı ile folklorik ögelerin ön plana çıktığı, olay kurgusu ile bir çırpıda okunabilen önemli bir Türk edebiyatı klasiği.