Körlük; bir post-apokaliptik roman. Toplumun gerçek manada körleşmesi sonucu oluşan bir dönemi anlatan roman. İsmi bilinmeyen bir şehirde, ismi bilinmeyen roman kahramanları. Romanın üzerine inşa edildiği iletişim dili metafordur. Metaforun kullanılması romanda tasvir etme eksikliğinin üstünü örtmüş; yazarın vermek istediği mesaja canlılık, derinlik ve güçlü bir anlam kazandırmıştır. Romanı okudukça, hayatımızda en azından bir defa izlemiş olduğumuz bazı filmler aklımıza geliyor: Salgın filmleri…hele ki yaşadığımız dönemin bir salgına denk gelmesi. Bu salgının başladığı ve devam ettiği süreç içerisinde; devletlerin, toplumların ve insanların reflekslerinin bir anda değişmesi veya aslında olanın iyice belirmesidir.
Jose Saramago, "neoliberalizm ve vicdan" adlı konuşmasında: “Neoliberalizme alternatif olarak farkındalık kavramını oluşturalım. Şöyle diyebilirsiniz, farkındalık bir ekonomik sistem midir acaba? Hayır, bu bir ekonomik sistem değildir. Peki ya piyasa düzeniyle mi alakalıdır şimdi bu? Hayır, onunla da alakalı değildir. Peki, bu yeni bir siyasi rejim midir? Yok, öyle de değildir. Ama tüm bunlardan çok daha ötesidir. Gereksinim duyduğumuz şey olan farkındalık, her şey ve herkes karşısında ihtiyacımız olan tam da bu şey, tam olarak aslında, ihtiyacımız olması gerekmeyen farkındalıktır. Eğitmemiz gereken bu olmalı, her gün de eğitimimiz bu olmalı. Düşüncede, tartışmada meselelerin derinlemesine incelenmesinde, çünkü elimizde başka bir şey yok. Sistemi reddetmek için başka bir şey de yok. Tüm insanlığı alıp götüren, süpürüp savuran, ondan faydalananlar dışında herkesi savuran bu sistem için başka bir şey de yok elimizde. Çünkü, endişelenmemiz gereken bir durum var ortada. İçinde yaşadığımız gezegenin ne için, kimler için hazırlandığına dair mesela. Baştan sona zenginler için hazırlanan bir dünyadır bu. Ve yine de tam emin olamasam da, ne diyeceğimden tam emin değilim, elbette bana öyle de geliyor ki, her halükarda da, bununla da oldukça tesadüfi bir biçimde, dünyada bir takım çatışmaların olması, Kimsenin de onların bir parçası olmak istemediği çatışmalardır bunlar. Birbirlerini öldürmelerini kim umursar ki, mahvetmelerini, birbirlerini parçalamalarını, binlercesinin binlercesini ve binlercesinin birbirlerini. Şöyle düşünüyorlar birbirlerini öldürsünler ki, biz de onları öldürmek zorunda kalmayalım. Ve böylelikle de işler kolayca hallediliyor. Peki, buna nasıl karşı çıkmalıyız? otorite değiliz, hükümet de değiliz, çok uluslu şirketlerimiz de yok, küresel finans spekülasyonlarına da hakim değiliz. Hiçbirine de sahip değiliz. Öyleyse nasıl karşı çıkacağız peki? Yalnızca farkındalıkla karşı çıkacağız. Gerçeklerin farkındalığıyla, kendi haklarımızın farkındalığıyla, insan olduğumuzun farkındalığıyla. Yalnızca bir insan olduğumuzun farkındalığıyla ve yalnızca da bunu istemekle. Dünyada bana ait olan farkındalığıyla, mülkiyet manasında değil tabii bana ait olan sorumluluklar manasında yani: bilme hakkı olarak bana ait olan. Müdahale etme manasında bana ait olan. Değiştirme manasında bana ait olan. İşte buna da farkındalık denir.” Aslında bu konuşma romanın konusunu ve anlatılmak isteneni en yalın haliyle anlatmıştır. Roman aslında bir farkındalık: insanın yüzüne tüm gerçekliğiyle çarpan bir farkındalık. Kitap anlatımı boyunca körlük üzerinden siyasete, devlet felsefesine, dine, varsa da genel ahlak kuramlarına dair birçok konuyu barındırıyor, bu kuramlara eleştirisini metaforlar üzerinden yapmakta, bu sayede de okuyucuların dikkatini zinde tutmakta.
Kitabın bazı yerlerinde okuma konusunda sıkılganlık baş gösterse de, sisteme ve kuramlara yaptığı eleştiriler sayesinde okunmayı hak eden bir kitap. Herkese iyi okumalar.