Romanda Selçuklu İmparatorluğu'nun Moğollarla savaştığı dönemlerde, 13.yy.ın başlarında İran'dan Anadolu'ya gelen Ahi Evran'ın hayat hikayesi çevresinde günümüz İstanbul'unda geçen bir hikaye de katılarak, o dönemin ahilik birliğinin Selçuklu Devleti'ne olan etkisi ve Türklerin Anadolu'ya yerleşme çabaları anlatılıyor.
Yazar, romanda Ahi Evran'ın ve kurduğu Ahilik birliğinin Türklerin Anadolu'ya yerleşmesindeki önemini, biraz tarihi olaylarla biraz da kendi oluşturduğu kurguyla okuyucuya aktarmaya çalışıyor.
Bir çok kitapta, dizi ve filmde karşımıza çıkan, Türk tarihinde kim oldukları hiç bir zaman bilinmeyen fakat tarihimize her zaman yön veren "ak sakallılar" tezi de kabul görüyor kitapta.
Ayrıca kısa kısa da olsa Kayı Obası'nın Anadolu'ya gelişi ve Ahilerle olan temaslarından, Ahilerin Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna verdikleri katkılardan, Ahi Evran ile Nasreddin Hoca'nın aynı kişi olduğu tezinden, Ahi Evran ile Mevlana'nın çekişmesinden de bahsediliyor romanda.
İlk defa bir kitabını okuduğum yazarın dili akıcı ve sade. Ayrıca romanın 1200'lü yıllarda geçen bölümleri de dahil, yazar bana göre bir çok yazarın doğru bulmadığım şekilde kullandığı gibi kitaplarında geçen dönemlere ait ağdalı eski sözcükleri kullanmadan ve konu bütünlüğünü bozmadan güzel bir Türkçe ile yazmış.
Selçuklu Devleti'nin o dönemlerdeki durumu hakkında genel olarak bilinen konulardan bahsedilen kitapta, Ahi Evran ve Ahilik Teşkilatına dair çok dile getirilmeyen farklı düşünceler ve tezleri okuyup üzerinde düşünüp araştırma yapılabilecek bir roman olmuş.
"Çok gün görmüş, çok diyar gezmiş ve çok gönüle girip çok sır örtmüşlerdi." (s.16)
"Dünyada bilinmeyen bir şey yoktur, bilmeyenler vardır." (s.88)