Toplam yorum: 3.075.691
Bu ayki yorum: 2.567

E-Dergi

kızıl ada Tarafından Yapılan Yorumlar

24.06.2008

Dava Kafka’nın en önemli eserlerinden biri. Gerçeküstü metinleri, “acaba yazar burada ne demek istemiş” diye kafa patlatmayı sevenler için biçilmiş kaftan. Kitabın bitirilmemiş olması, kurgudaki atlamalar, boşluklar, kitabın zaten soyut ve kapalı bir anlatımı olması nedeniyle çok göze batmıyor bence. Sanki boşluklar okuyucu tarafından doldurulmak üzere kasıtlı olarak bırakılmış gibi... Bununla beraber dil oldukça sade. Yani kitabın soyutluğu dilinde değil, içeriğinde. Bu da her seviyeden okuyucunun kitabı okuyup yorumlamasını mümkün kılıyor.
Kitabın içeriğinde somut olarak en çok göze çarpan, ağır, hantallaşmış bürokrasi ve hukuk sisteminin eleştirisi. Ancak metnin gerçeküstü olduğu düşünülürse simgesel bir anlatım içerdiği ve başka şeyler anlattığını düşünmek de mümkün. Örneğin sanığa tutuklandığını bildirdikleri halde suçunu belirtmemeleri ve sanığın savunmasını suçunu bilmeksizin hazırlamak zorunda kalması, neden suçlu olabileceği üzerine kafa yorması, insanı bir iç bakışa, vicdanıyla hesaplaşmaya yönlendiren bir durum.
Rahibin anlattığı öykü kitabı önemli bölümlerinden biri ve o da bir o kadar yoruma açık. Yasaya girmeye çalışan, yani adalet arayan birini bekçinin ilk anda içeri sokmaması, ama daha sonra girebileceğini ima etmesi; bir yandan onun gözünü korkutup içeri girmesine izin vermezken öykünün sonunda bu kapının o geçsin diye yapıldığını söylemesi, bana insanın asıl adaleti kendi vicdanında bulacağını, ama önce vicdanıyla yüzleşecek cesarete ve güce sahip olması gerektiğini anlatıyormuş gibi geldi. Rahibin öyküyü yorumlarken adamın yasanın kapısında beklemek zorunda olmadığı halde beklemesini, yani kendi kendini mahkum edişini anlatışını da, suçluluk hissine yordum.
Başka bir okuyucu kitaptan çok farklı anlamlar çıkarabilir. İyi yazılmış bütün soyut eserler gibi, kitap okucuyu, okuyucunun fikirleri ve hayallerine bağlı olarak değişen bir anlama götürecektir. Nereden bakarsanız bakın farklı ve okunmaya değer bir roman.
22.04.2008

Politzer’in Fransa’da İşçi Üniversitesi’nde verdiği felsefe derslerinin notlarından oluşan bu kitap diyalektik materyalizmin ne olduğunu öğrenmek isteyen herkes için ideal bir başlangıç kitabı. İşçiler için hazırlanmış olduğundan çok basit bir dille yazılmış ve her eğitim düzeyinden insanın anlayabileceği seviyede.
Kitabın isminin içeriğini tam olarak doğru yansıttığı söylenemez; belki “diyalektik materyalizmin başlangıç ilkeleri” ismi bu kitaba daha çok yakışırdı, nitekim kitap sadece metafizik metot ve ülkücülük ile diyalektik metot ve maddecilik arasında bir karşılaştırma şeklinde ilerliyor ve tabii ki diyalektik materyalizm propagandası yapıyor.
Erken yaşlarda pek çok felsefe kitabı denememe rağmen bir tek bunu anlamakta başarılı olduğumu hatırlayınca, keşke bu kitabın Marksizm’i anlattığı gibi, diğer filozofların öğretilerini de anlatan benzer kitaplar olsaydı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. O zaman belki, bu kitapta da değinildiği gibi, felsefeyi burjuva tekelinden kurtarmak mümkün olurdu.
03.03.2008

Sıcacık bir roman! Halide Edip'in tasvirleri çok başarılı. Gerek mekanlar, gerek insanlar tüm ayrıntılarıyla gözünde canlanıyor insanın. Karakterler de keza öyle: Rabia, Peregrini, Tevfik, Vahbi Dede, Cüce, Pembe, Emine, İmam.. Hepsini bire bir tanımış kadar oluyorsunuz. Bütün bunlar batılı fikirlerin Osmanlı İstanbul'unda yeni yeni baş göstermeye başladığı olaylı yılların fonunda birleşince, ortaya bir edebiyat şöleni çıkıyor.
Yine de kitapta göze batacak miktarda anlatım bozukluğu olduğunu not düşmeden edemeyeceğim.
04.01.2008

“Dünyada ciddiye aldığım yegâne iş budur(resim). Sırf bu yüzden resim yaparak geçinmek istemiyorum. Çünkü o zaman kendi istediğimi değil, benden istenileni yapmaya mecbur olacağım. Asla! Vücudumu pazara çıkarmayı tercih ederim. Çünkü bence onun bir önemi yok.” satırlarıyla beynime kazınmış, çok çok özel bir roman... Kırılmış, güvenini, inancını kaybetmiş bir kadın için kalbini yeniden birisine vermek ne kadar zor! Hatta bedenini vermekten bile zor...
Sıradışı, sarsıcı bir aşk hikâyesi... Uzun zaman etkisinden kurtulamıyor insan. Altını çizmekten ya da bir kenara not düşmekten kendinizi alamadığınız tespitler de cabası... Bana kalırsa Türk edebiyatının en iyi eserlerinden biri. Üzerine söylenebilecek çok fazla söz, alıntı yapılabilecek çok fazla cümle var kitaptan aklımda kalan. Sahiden Sabahattin Ali’nin erken ölümünün Türk edebiyatı için ne derece acı bir kayıp olduğunu düşünmeden edemiyor insan. Mutlaka okuyun!
04.01.2008

Oldukça klasik bir konusu olmasına rağmen; dilinin akıcılığı, canlı tasvirleri ve etkileyici tespitleri, kitabın sıkılmadan okunmasına olanak sağlıyor. İçerdiği Osmanlıca kökenli sözcükler nedeniyle yeni neslin okurken bir sözlüğe ihtiyaç duyması muhtemel. Kitabın arkasındaki “Türk edebiyatının belki de en romantik kahramanı” ifadesini fazla iddialı buldum şahsen. Yine de, mütevazı da olsa sıcacık bir aşk Yusuf’la Muazzez’inki.
Yusuf, Salâhattin Bey ve Muazzez dışındaki kahramanlar güçlü yapılandırılamamış bence. “Karakter”den ziyade “tip” olarak kalmışlar. Kötü adamlar, cahil lüks düşkünü kadınlar, meraklı komşular, tembel memurlar, bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılar... Açıkçası bir Kürk Mantolu Madonna’nın tadını alamadım ben bu romanda; ama yine de keyifle okuduğumu söyleyebilirim.