E-Dergi

Kitabın başlarında papaza karşı içimde oluşan saygı ilerleyen sayfalarla birlikte nefrete dönüştü. İnsanların kendi menfaatleri ve mutlulukları için başkalarının hayatlarını hiç çekinmeden nasıl mahvedebileceğini gözler önüne seren kısa ve etkileyici bir hikayeydi.

Çok büyük beklentilerle okumaya başladığım bir kitap olduğundan mıdır yoksa tarihi romanları sadece gerçek tarihçiler tarafından okumayı sevdiğimden midir bir türlü sevemediğim bir serinin ikinci kitabı oldu. Evet okuması çok kolay ve akıcı ilerliyor ancak çok fazla seksist fantezi kurgu öğeleri barındırıyor ve artık bir noktadan sonra rahatsız edici dereceye geldi benim açımdan. Özellikle güncel yazarların çocuk yaşta okurlar tarafından okunduğunu da düşünürsek hoş detaylar olmadığını düşünmekteyim. Tarihin yanında elbette aşkında anlatıldığı bir roman olduğunun bilincinde olarak okumuş olsam da bu detaylarla kitap beni kendinden soğuttu.

İstediğimizi başarmak için bardağın her zaman dolu tarafından bakmayı ve tüm olumsuzluklara rağmen umudu hiç kaybetmemeyi öğreten bir kitaptı. Hemingway’den okuduğum ilk kitaptı, masalsı anlatım tarzıyla beni büyülemeyi başardı.

Su gibi akıp gitti diyebileceğim bir kitaptı. Lamia’nın Kenan’ın hüzünleri ve hatalarıyla yaşayamadıkları saadetleri beni en çok yaralayan hikayelerden oldu.

Şimdilerde severek kitaplarını okuduğumuz pek çok değerli yazarın hayatta oldukları dönemde kıymetlerinin bilinmeyişinin ve yaşadıklarının bir örneği olarak değerlendiriyorum bu kitabı. Ayrıca Behçet Necatigil’in harika çevirisine de değinmeden edemeyeceğim. Yer yer melankolik bir duygu durumuna soksa da sevdiğim bir kitap oldu.