Toplam yorum: 3.075.728
Bu ayki yorum: 2.604

E-Dergi

yesevihan Tarafından Yapılan Yorumlar

12.04.2002

Cengiz Aytmatov'un Gün Uzar Yüzyıl Olur adlı şaheserinden sonra okuduğum bu kitab Türkçe'den önce orijinalindeki "KIYAMET" adı ile Almanca'ya çevrilmişti. Almanca çevirisi ile ilgili bir kritikte eserin günah,suç,ilahi adalet gibi insanın manevi hayatını ilgilendiren temalar etrafında kurgulandığını okumuş ve heyecanla Türkçe'ye de çevrilmesini beklemiştim. Nihayet Ötüken Yayınları "Dişi Kurdun Rüyaları" adı ile Fransızca tercümesinden yapılan bir çeviri ile kitabı okumamızı sağladı. Ancak Gün Uzar Yüzyıl Olur'dan sonra Aytmatov'dab beklediğim derinliğin çok yüzeyinde bir eserle karşılaştım. İlk andaki hayalkırıklığından sonra biraz daha sakin olarak düşününce Aytmatov'u anladığımı sanıyorum. Kırgız kültüründen alabileceği materyali işlemekte tüm kapasitesini kullanmış olan yazarın insana dair yeni, şeyler söyleyebilmesi için artık mutlaka İslam tasavvufu ile tanışması gerekiyordu. Bu ise O'nun yetiştiği ve zihni donanımının oluştuğu yıllar ve ortam düşünüldüğünde reel hayatta mümkün olamayacak bir şeydi. Keşke hala hayatta olan yazar İslam tasavvufunun evren tasavvurunu anlatan ve yaşayan örneklere erişebilse... Mevlana Celaleddin Rumi'nin Mesnevi'nin Ötüken Yayınları'nda Şefik Can kaleminden yapılan çevirisini bir himmet sahibi Cengiz Aytmatov'a ulaştırabilse ve O'nun Mevlana okyanusuna açılabilmesine vesile olsa...
Kimbilir ne güzel sonuçları olurdu ve iki denizin birbirine kavuşmasının...
12.04.2002

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Mustafa Kara, kendi akademik alanı olan tasavvuf okyanusunun sahilinde bir deniz feneri gibi azimle ve o kadar da sükunetle çevresini aydınlatmağa bu eseriyle de devam ediyor.
Binlerce yıllık tasavvuf tarihinin günümüze yakın döneminin seyrini anlamak için anlamlı ipuçları barındıran bu eseri yakın tarihimizin ruh cephesini merak eden belgesel meraklısı okurlar başta olmak üzere tüm ilgililere öneririm.
12.04.2002

Kuzey Kafkas Türk Halklarından Karaçay Türkleri'nin 2 Kasım 1943 tarihinde Stalin adlı zalimin emriyle Kafkasya'dan Ortaasya bozkırlarına sürülmelerinin ve bu sırada uğradıkları soykırım-genosid-in acıklı öyküsü. Kitabı değerli kılan yazarın sürgünü bizzat yaşayan bir kurban oluşu...
Soykırım,genosid vs. söylemlerinin sözkonusu edildiği şu günlerde ibretle okunması gereken bir eser. Benzer sürgünlerin muhatabı olan Kırım Tatarlarının, Çeçen-İnguş halklarının Türkiye'de yaşayan soydaşlarının evladlarında tarih bilinci oluşmasında çok etkili olacağını düşünüyorum.
Aynı zamanda Stalin döneminde Sovyet Rus imparatorluğunda Türk asıllı halklara uygulanan vahşeti anlamak isteyen herkese tavsiye ederim.
11.04.2002

Bu eseri ilk kez 1987 yılında okuduğumda beni öylesine etkilemişti ki uzun süre senaryo haline getirilip film olarak Türkiye'de gösterilse, kitlelerin bilincinde ne kadar büyük tesir eder diye hayaller kurmaktan kendimi alamadım.
Özellikle Nayman Ana'nın oğlunun MANKURT haline getirildiğini anlatan destani satırlar olağanüstü idi. Hele günümüzde yaşayan bilge roman kahramanı Yedigey-Edige-'in Rus propagandaları ile idraki allak-bullak edilmiş Sabitcan'ın yakasına sarılıp "Sen de bir Mankurt'sun! Kimse senin kafana deve derisi sarıp çölde bırakmadı amma sen de tam anlamıyla bir Mankurt'sun!..." dediği sahneler... Ne güzel olurdu.
Neden sonra birgün bizim ucuz Yeşilçam filmcileri bu eseri guya filme aldılar "Mankurt" adıyla ve benim hayal kameramla yaptığım filmin karelerini katlettiler ve tabii Cengiz Aytmatov'un muhteşem eserini de....
Hala dileğim Deliyürek'in senaristi Ömer Lütfi Mete'nin bu eseri senaryo haline getirmesi ve Osman Sınav'ın rejisi ile yeniden filme alınması...
Belki hiç gerçekleşemeyecek bu film çekilene kadar ben yine hayal sinemamda Sabitcan'ın yakasına sarılan Edige'nin "Sen de bir mankurtsun, hem de tam bir mankurt!" diye haykırışını seyretmeğe devam edeceğim. Son yıllarda ülkemizdeki mankurtların ne kadar da çoğaldığını hatırlamamın dudaklarımda oluşturduğu acı bir tebessüm ile...
10.04.2002

20.asrın en büyük Türk romancısı olan Kırgız asıllı Cengiz Aytmatov'un bu lirik romanı sembolik anlatımın şaheserleri arasında yer alması gereken bir eser. Konu olarak Tanrı dağları eteğindeki Issık-Göl kenarında yaşayan bir çocuğun hayalleri fonunda Ergenekon destanını işliyor. Romanda anlatıcı rolündeki olumlu karakter Mümin Dede torununa tarihi yapan gerçekleri anlatıyor.
Kitabdaki kahramanların isimleri bile bu sembolizmin niteliğini ele veriyor. Ancak mütercimlerin bu sembolizmin anlaşılmasını kolaylaştıracak ipuçlarını okura vermemesi üzüntü verici.En azından dipnotlar ile , çevirenin notu şeklinde buna işaret edilebilirdi.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için iki örnek vereyim:

Kitabın bilge dedesi olan "iyi"kahramanı"
MÜMİN DEDE -mütercim bunu Momun Dede diye almış,belki Rusca neşrinde de böyledir-.

Kitabın Kötü adamı: ORUSKUL(Rusun kölesi) -mütercim bunu da Orazkul diye almış.-

Yazarın bu kitabı Sovyet Rus imparatorluğunun en saldırgan döneminde yazdığı hatırlanırsa Ergenekon destanını anlattığı eserde neden sembolik bir anlatım yolunu seçtiği anlaşılabilir.

Türk tarihinin bilincine bir Kırgız soydaşının kalemiyle ermek isteyen her yaşdan Türk insanının özellikle de gençlerin tekrar tekrar okuması gereken bir eser.