Şöyle diyor kitabın sonunda:
Anne: Evladım, gitme !..
Hüsrev: Ne yapayım anne? Kestiniz incir ağacını.
İnsanın her zaman tutanacak bir dalı, gidecek bir kapısı, dayanacak bir başı olması gerek. Bu tutunuş, çok şeye bağlanışın ilk düğümü olabilir bazen. İncir ağacı madem bir simge, sembol ve metafor ona bakmak lazım. Ona bağlanışın, ona yönelişin ve ona tutunuşun insan ruhundaki yerine, izine, yansımasına...
O bağ koptuğu zaman istidat duvarı yıkılır, ötelerle olan kurbiyet zayıflar, halkalar gevşer ve belkide kopar.
İnsan ruhunun yükselmesini sağlayan her dal, bağ, simge "sendelemeden adım atmanın" fitiliyse şayet, baştada söylediğim gibi:
Her insanın tutanacak bir dalı olmalıdır hayatta. Ve işte yaratılmakta olan o adamın ağacı yoksa; beyin çatırdamaları, zonklamalar, başağrıları sürek avı gibi peşini bırakmaz, nefesleri keser, dizlerin bağı çözer, kalbin ritmi bozar.
Bir Adam Yaratmak... Hele de incir ağacında.