Bir sözün ifade ettiği mânâyı tam anlayabilmek için önce kimin söylediğine bakılır, sonra kime söylendiğine ve son olarak da hangi makam ve maksatla söylendiğine...
Mevzu din gibi, insanlığın ebedi saadet ve şekavetini ilgilendiren hassas bir konu olunca, dinlenecek sözün Kelamullah ya da Peygamber kelamı olması gerekmektedir. “Örnekleri kendinden bir hareket” kitabının ismi, sözlerin en güzelini, Peygamber asrından 14 yüzyıl sonra, insanla yeniden buluşturma gayretlerinden birinin sergüzeştini ifade ediyor. Kıymeti niyet ve temennilerinin ululuğundan değil, gerçekleşmiş olmasından kaynaklanıyor.
Zira, muhterem müellif, kürsüden gönüllere seslenirken, Kur’an asırları ile günümüz Müslümanlarının arasına girmiş mesafeyi aşabilmek, yıkılış ve çöküşlerin tozbulutundan oluşmuş puslu havayı dağıtarak, bir anlığına da olsa onları alıp asr—ı saadete götürebilmek için çırpınıp dururdu. Hz. Peygamberden (s.a.v) ve O’nun güzide ashabından örnekler vererek Kur’an’la bütünleşmiş hayatın nasıl olacağını anlatmaya çalışırdı. Çağımız insanı ile asr—ı saadet arasındaki derin uçurumu gördükçe, —belki de bazen— “Kur’an bir vadide, onlar bir vadide” der, Hz. Peygamberin sözlerine kulak verir ve ardından, “Vur kazmayı Ferhat, çoğu gitti azı kaldı” mısraıyla etrafını gayrete getirirdi.
Aradan yıllar geçti; o şimdi, “Örnekleri Kendinden Bir Hareket” diyor; “Vur kazmayı Ferhat” denilince, kayaları delmeye azmedenlerin, bugün şevk içinde dünyanın dört bir yanına dağıldığını yazıyor. Saadet asrının yanına günümüzden tablolar dizerek, “Sonsuz Nur”un rehberliğinde, can u canandan geçenlerin, asırları ve enkazları aşarak yaşadığı şeb—i aruslara şahitlik etmeyi vefa borcu sayıyor.