"Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar
Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!"
Tevfik Fikret'in "Sis" şiirinde kötülüklerini gizlemek için inatçı bir dumanını ardında saklanmış gibidir İstanbul. Ahmet Ümit'in de bu şiire gizli bir atıfta bulunduğu söylenebilir. Başkomiser Nevzat, Demir ve Yekta'nın birlikte balığa çıktıkları gece karşılaştıkları yoğun sis ise sadece İstanbul'un güzelliklerini ön plana çıkarır.
İlk olarak Bab-ı Esrar adlı romanını okuduğum yazarın o romanın başında kullandığı şiirsel dil beni oldukça etkilemişti. Aynı şekilde İstanbul Hatırası romanında da bölümlerin başında kullandığı o şiirsel dilden büyük keyif aldım. Ahmet Ümit şiirsel dil kullanmadığı bölümlerde oldukça akıcı ve sade bir dil kulllanmış. Kullandığı dilde merak ve heyecan unsurunu akıcılığıyla çok güzel bütünleştirdiğini söyleyebiliriz. Romanın kurgusu ise oldukça iyi planlanmış.
A. Ümit'in gizliden Tevfik'in şiirinde (lanetlenmiş de olsa), açıktan da bu şehri en çok seven şairlerimizden Yahya Kemal'in şiirlerinde bulduğu İstanbul'u, inanılmaz bir tarih bilgisiyle ve dokusuyla birleştirerek kurgulaması eserin edebi ve tarihi yönlerden de zengin olmasına katkı sağlamıştır.
Polisiye roman türünde oldukça başarılı bulduğum yazarın bu eserinin de insanların hafızalarında sadece kurgu yönüyle değil de edebi ve tarihi olarak da bir iz bırakacağını düşünüyorum. Özensiz ve basit romanlar okumak yerine insanda edebi bir zevk uyandıracak ve insanı geliştirebilecek romanlar okuması kanısındayım. Ahmet Ümit'in de bu işi üst perdeden yaptığını ve romanlarını keyifle okuyabileceğinizi düşünüyorum. İstanbul Hatırası, iyi okumalar kitap dostları :)