Bir toplumun kalkınıp gelişmesinde en önemli faktörlerden birisi olan eğitimin hedefinin sadece belli konularda insanlara bilgi yüklemek değil, aynı zamanda yüce ideallere sahip insanlar yetiştirebilmek olsa da bu hedefe asla ulaşılamamıştır. Sadece dünyayı düşünen ve ölümden uzak, tükettikçe var olacağına inandırılmış insanlar topluluğu olmaktan ileri gidememişiz. Öteki dünyayı da insanlara öğretecek/hatırlatacak bir eğitimin varlığını işleyen bir kitapla karşı karşıyayız. Görünmeyen bu üniversiteleri bize anlatıyor. Ersin Nazif Hocamıza teşekkür ediyoruz. Kitaptan alıntılar şöyle:
Sevme sevilme tasavvuf kültürüyle yoğrulmanın odak noktasını oluşturur. Gönül zenginliğinin büyütülmesinde, Peygamber sevgisinin bütün sevgileri aşması, yeri doldurulması mümkün olmayan bir önem taşır. İslam’ın çok boyutlu değerlerinin hayatı bütün yönleriyle kuşatmasında sevmesini ve paylaşmasını bilme vazgeçilmez bir yer tutar. Seven sevilir, sevilmek isteyen sever. (s.11)
İnsanların olgunlaşması, iç zenginliklerini tadına varması ve ölümsüz hayatı kazanmaları için bütün kaynaklarını seferber eden ve binlerce, onbinlerce yardımcısıyla birlikte eğitim veren büyük gönül zenginleri vardır. Büyük gönül zenginleri adeta görünmeyen bir üniversite gibidirler.
Görünmeyen üniversiteler bilinen eğitim kurumlarından oldukça farklıdırlar. Gösterişli binaları, en yeni alet ve cihazlarla donatılmış laboratuarları yoktur. Bütün kaynaklarını ve güçlerini insanın emeğini ve tabiatı üretime dönüştürme yolunda kullanmazlar. Onların öğretim malzemesi, değişik yönleriyle bütün bir tarih, ilgi ve faaliyet alanları da, görünen ve görünmeyen, biri diğerinin tarlası olan sınırlı ve sınırsız dünyaları anlama ve kazanmadır.
Öğretimin özünü, başta Peygamberimiz ve sahabileri olmak üzere bütün velileri sevme ve bağlanma oluşturur. Ve Peygamberimizin izleyicileri olan o büyük insanların her biri başlıbaşına birer ‘görünmeyen üniversite’dirler. Bu kurumlar çağdaş dünyada eşi ve benzeri bulunmayan öğretim ocaklarıdır.
Görünmeyen üniversitelerin bütün insanlığa yönelik kurtuluş çağrıları, değişik biçimlerde, her zaman ve mekanda durmadan tekrarlanır durur. Peygamberlerin mirasçısı olan ilim ve tasavvuf yolunun büyükleri, bu görünmeyen üniversiteler, yeryüzünün bütün köşelerine dağılmışlardır. Sayılarını ancak Allah bilir.(s.19)
Günlük hayat içinde, dış çizgileriyle bizler gibi yaşayan, karşılaştığımız sorunlarla karışlaşan, ancak tutum ve davranışlarıyla büyük ruh ve gönül zenginliği sergileyen Mehmet Zahid Kotku, yorulma bilmez çalışmalarıyla bir ‘Görünmeyen Üniversite’ idi.
Evine gelenler arasında hiçbir fark gözetmeden, herkesi dinler, sorularını cevaplandırmaya, sorunların çözmeyen çalışırmış. Kendisine gelenlere bir seçim yapmaların önerir, “Bir kapı, her kapı; her kapı hiç kapı” dermiş. Gerçekten seçmesini bilmeyenler, her zaman seçilmişlerin değerini kavramada ve yerlerini belirlemede güçlük çekerler. (s.22)
Günümüzde tüketim ekonomisinin ürettiği yapay ihtiyaçları giderme yarışı içinde, verdiğimiz sözleri tutmak bazen öylesine güçleşiyor ki, sanki söz veren bizler değilmişiz gibi oluyor. Oysa kişi, hayat içinde canlılığını ve eşya yağmuruna karşı direncini korumak istiyorsa, ilk yapması gereken eylem, verdiği sözü unutmamak olmalı. Verilen sözü yerine getirmek için yorulmak bilmez bir gayrete girmedikçe, çağa ve zamana karşı güçlü olunamaz. Çünkü “İslam’ın ölçü ve değerleri içinde tutkuları kar gibi erimeyenin elinde İslam kar gibi erir.”(s.30)
Hocaefendi, “Bilmek bir meziyet ise, yapabilmek daha büyük bir meziyet ve devlettir” derdi.(s.31)
Ölümü güzelleştirmeden hayatı güzelleştiremeyiz. Ölümle akan hayat anlam kazanır. Bu dünyadaki hayatımızı anlamlı ve verimli kıldığımız ölçüde, öteki dünyadaki sonsuz hayata hak kazanırız. Yani sonsuz hayattaki yerimiz, ölümle son bulacak sınırlı hayattaki başarımıza bağlıdır.(s.34)
İnsan hayatının dönüm noktalarında biri, aile kurmadır. Bir toplumun sağlıklı ve dengeli olması, o toplumu oluşturan ailelerin yapısı ve aile üyeleri arasındaki uyum ile çok yakından ilgilidir. En küçük, ancak en önemli sosyal birim olarak aile, toplumun olduğu kadar, ekonominin, sosyal yapının ve kültürel dokunun da temel taşıdır. Bu gerçeği vurgulamak için rahmetli Fethi Gemuhluoğlu “İşini değil eşini bulan kazanır” derdi.(s.45)
İnsanlara, hatta tüm canlılara hizmet götürmek, kardeşlerimizle olan bağlarımızı güçlendirmek, başlıbaşına bir eğitim ve öğretim işidir. Tasavvuf, bu eğitimi ve öğretimi kazanmanın yoludur. Tasavvufun olgunlaştırıcı yöntemi içinde hedef: Esat Coşan Hoca’nın kısa ve özlü bir biçimde belirttiği gibi, “İnsanın Allah’ı sevmesi ve Allah’ın da insanı sevmesidir.” (s.67)
Çağımızın en önemli sorunu: inançları ve düşünceleri uğruna yorulma bilmez bir çalışmaya girecek insanların sayısını hızla çoğaltmaktır. Çünkü dünyada silah teknolojisi ne kadar gelişirse gelişsin, inanmış bir insandan daha güçlü bir silah yoktur. Ayrıca silahlar ne kadar ileri olurlarsa olsunlar, etkilerini ve güçlerini insanların elinde gösterirler. Gerçek öldürücüler, silahlar değil, onları kullanan insanlardır. (s.90)
‘Bir lokma bir hırka’ anlayışı hep eleştirilir. Bu anlayışın bizim insanımızı atalete yönelttiği iddia edilir. Oysa burada önemli olan basit ve yalın yaşamaktır. Tasavvuf yalın yaşama, sevgiyle silahlanma ustalığıdır. Tüketirken bir hırka bir lokma, üretirken de bin lokma bin hırka üretmektir. İhtiyacı olana verme kültürüdür. Veren el kültürüdür. "Yalın yaşıyoruz öyleyse varım" demeliyiz. Bunun kaynağı da tasavvuftur.
Nasıl bahçesiz gül, gülsüz bahçe olmazsa, düşüncesiz eylem, eylemsiz düşüncede olmaz. Bu yüzden, iki dünyayı bir bütünün iki ayrı yüzü olarak gören Anadolu'da, "güneş biziz hayat bizdedir.", "bahçe biziz gül bizdedir", "arı biziz bal bizdedir" ve "düşünce biziz eylem bizdedir" denilir. Hayatın yaşanır kılınmasında, düşünce eylemden, eylem ayrılmaz. Çünkü düşünceyi eylem, eylemi düşünce ayakta tutar. Düşünce eylemin, eylem düşüncenin habercisidir.