Puslu Kıtalar Atlası yazarın okuduğum tek kitabı. Yazarın üslubuna bayılmıştım, üstelik olayın kurgusu da inanılmaz güzeldi. Suskunlar'ı, aynı keyfi yaşamak için, ve yazarın 10 yıl içinde kendine neler kattığını görmek için aldım. Ama sonuç hayal kırıklığı ne yazık ki..
Yazarın üslubuna diyecek yok, yine aynı tarzda, yine eğlenceli, yine ağdalı osmanlıcayla dolu, çok hoş gerçekten. Ve bu bir İstanbul kitabı ayrıca.. Eski İstanbul'da gezinmek de güzeldi kitabı okurken.. Yalnız İhsan bey bu kitabı pek acele yazmış sanırım. Somut örnekler de vereyim:
123. sayfada İbrahim dede olarak tanıtılan şahıs, bir sonraki sayfada İsmail dede oluvermiş. Sonra tekrar ismi değişmiş İbrahim olmuş.
195. sayfada Köse Zehra olan hatun, 238. sayfada Köse Bihter'e dönüşmüş.
36. sayfadan itibaren Meymenet olarak bildiğimiz şahıstan birden bire Beşir olarak bahsedilmiş 189. sayfada.
Yani yazar, karakterlerinin adını karıştıracak şekilde acele yazmış sanki kitabı..
Ayrıca, yazarın kitap boyunca kendini belli eden ve takdir ettiğim dini ve fıkhi bilgisine, 251. sayfada Kütübüssitte'den tefsir kitabı diye bahsetmesi pek yakışmamış. Bunlar hadis kitabı çünkü..
Ayrıca, üslubunun güzelliğine karşın olay kurgusu kopuk kalmış bence.. Çok iyi bağlanamamış hadiseler. Mesela tağut karakteri, Batın karakteri pek havada kalmış gibi geldi bana.. Bir de dil osmanlıca olarak ağır şekilde ilerlerken, bazen aralarda birden günümüz türkçesi'ne döndüğünden bu kısımlar yapmacık gibi kalmış. Puslu Kıtalar Atlası'ndaki tadı bulamadım kısacası.
Sözün özü, İhsan Anar'ın üslubunu yeniden tatmak isteyenler okuyabilir, ama hikaye ve kurgu tatmin edici değildi benim için. Kitap aceleyle, bir an önce bitsin diye yazılmış hissi uyandırdı bende..