Trenin Tam Saatiydi
"Yakında ölüyüm. Öleceğim, yakında. Sen kendin söyledin bunu, senin içinde biri, senin dışında biri söyledi bu 'yakındanın' yerine geleceğini. Her neyse, bu yakında, savaş içinde gerçekleşecek. Bu bilinen bir şey, hiç değilse kesin bir şey. Savaş daha ne kadar sürecek?" (s. 10)
Sonrasında çeşitli senaryoları düşünüyor Andreas. Amerika taarruza geçmezse, Rusya geç kalırsa, bir dolu ihtimal. İhtimaller ölümü geciktirebilir mi, bunları düşünüyor. Tren tam saatinde kalkıyor, Andreas ölüme doğru bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculuğun her anı kurşunlar tarafından delik deşik edilme düşüncesiyle sürüyor. Kurşunlar, bombalar da önemli değil aslında, daha yirmilerinin başında olan Andreas'ı korkutan şey ileride öylece duran, devinimsiz bir şekilde bekleyen o koca karanlık.
Öğrencilerime Saving Private Ryan'ın açılış sahnesini izlettim geçenlerde, 29 Ekim'e gelene kadar nelerin atlatıldığını gözlerinde birazcık da olsa canlandırabilmek için. Törenlerde savaşlarla ilgili çok şey söylenir, çok şey anlatılır ama savaşın nasıl bir şey olduğunu kimse bilmez. Çanakkale Savaşı'nı çok okuduk, Mehmet Akif'in dizeleriyle gözümüzde canlandırdık, yine de savaşın yıkıcılığından çok uzağız. Kıyımın sonsuz dehşetini yaşamadık biz, umarım yaşamayız. Neyse, o sahnede sahile yaklaşan çıkarma gemilerindeki genç askerlerin davranışlarına pek dikkat etmemiştim. Sırf o bölümleri iki üç defa izledim sonra. Gemiler sahile yaklaşırken artan bomba sesleri, bombaların etkisiyle yağmur gibi yağan deniz suyu, askerlerin kusmaları, dua etmeleri, bir sürü şey. Birkaç dakika sonra öleceklerini bilen bu gencecik insanların kimlikleri, isimleri yok. Bahsettiğim koca bir boşluk var önlerinde, düşecekler. Başka koşullar altında iyi dost olacak insanlar, farklı üniformaları giydikleri için birbirini öldürecek. Bütün hayaller, umutlar, yaşanmış onca şey tek bir üniformada. Düşman, o zaman öldür ki o seni öldürmesin. İnsanlığı öldürmek açısından savaştan daha başarılı bir şey düşünemiyorum.
Andreas'ın cepheye yolculuğu, D-Day'de sahile ulaşmak için bombaların arasına dalan askerlerin yolculuğuyla temelde aynı. O askerlerin içinde kaç tane Andreas vardır kim bilir? Gerçi orduya katılma biçimleri farklı, üniformaların rengi farklı ama dünyanın her yerinde asker aynı askerdir, ne yazık ki.
Yazacak çok şey var ama bu kadar yeterli. Her ne kadar eğitimliyse de eğitimi geçtim, varoluşunun farkında olan bir gencin savaş-ölüm yolculuğu. On numara bir novella mı diyeyim, roman mı diyeyim, bilemedim.