Görgüsünü, tecrübesini artırmak isteyen bir genç için biyografi okumak en kestirme yoldur. Hele elimizde tuttuğumuz gibi bir edebiyatçının dilinden yine bir sanatçının hayat hikâyesini okumak ayrıca insanın edebine ayrı bir letâfet, davranışlarına hoş bir zarâfet katacaktır.
Zweig ile bu kitapla tanıştım. Bir Aşkenaz Yahudisi olarak II. Harb-i Umûmînin ‘kasvet’li günlerinde (bkz. Bakara 74) gurbette bulunduğu Brezilya’da hayatına kendi eliyle son vermekten başka bir çıkar yol bulamayan bir yazarın evrak-ı metrûkesinden düzenlenerek vücûda getirilmiş bir eserdir. Yazarı türünde bir magnum opus olması niyetiyle titiz bir araştırma ile kaleme almış. Kitabın son şekli büyük ölçüde yazarı tarafından verilmişse de yalnızca son 1/5’lik kısımda yer yer tekrarlar ve çelişkili ifadelerden eserin tamamlanmadığı anlaşılıyor. O son kısımda da üsluba veya hatıraya saygıdan esasa müessir tadilat yapmayıp Zweig’in adının altına kendi adını ikinci muharrir diye yazdırmayarak mütevazıca dostunun ölümünden sonra ürün vermesini temin eden Richard Friedenthal’i tebrik etmek lazım. Tercüman satırında iki isim gözüküyor ki onlar da kitabın dili Almanca (ayrıca atıflarının ve deyimlerinin dili Fransızca)’ya son derece hâkimler, diğer Can kitaplarında pek rastlanmayan, zorlamalardan uzak, edebî bir Türkçe’yle işlerini yapmışlar.
Balzac’a gelince, kısacası tıpkı şimdinin birer “dünya” kurma iddiasındaki J. K. Rowling, Stephenie Meyer, Tolkien, Becca Fitzpatrick, Suzanne Collins gibi çağında bir pop-yazar, şu farkla ki fantastik değil. Uzuncası, Napolyon sonrası 19. asır Fransa’sının edebiyatta roman gemisinin yelkenlerinden biri olarak, günümüzde sosyal medya tarafından yerine getirilen yakın geçmişte sinema ve televizyonun yönettiği o efsunkâr bir o kadar da meş’ûm “âlemlerde” cereyan eden, “pek yakında”, “çok satan”, “korsan”, “dünya ile aynı anda”, “sosyete-magazin”, “paparazzi” gibi tekno-modern kelimelerin ilk işitildiği paradigmada boy göstermiş, asilzade olmadığı halde takıntıyla soyluluk ve servet peşinde koşmuş, bu uğurda işler kurup batırmış, hepsi evli sayısız kadınla düşüp kalkmış, yegâne fazileti çalışkanlık olmakla beraber güç ve zekâsını tenperverlik uğruna ‘sisifos’ gibi tüketerek daha dünyadayken cehennemde yuvarlanan ‘fos’ bir adam… Etkisi Frankofon lisandan, Frankofil hissiyattan, Frankodominyon zihniyetten gelen, adına Dante’den mülhem “İnsaniyet Komedyası” dediği ‘boş söz’ yığını şeyler üretmiş, sureta Asteriks ‘komik’lerindeki Oburiks... Bendeniz gibi okur mukallidi, yazarlık özentisine gösterip de “yaratıcı-yazarlık ancak böyle olur” denirse, ben almayayım üstü kalsın diye düşündüm.
Hülasa, cihan edebiyatında biyografi türünün en iyilerindendir. Tavsiyemdir.. Okuyunuz, ibret alınız efendim.