Bu zamana kadar Peyami Safa'yı okumamış olmamın verdiği pişmanlığı, şimdi okudukça daha iyi anlıyorum. Sebebi, sadece olay kurgusundaki şahanelik, ya da eserlerinde çok iyi ifade etmiş olduğu psikolojik tahlilleri değil. Türkçe'mize gerektiği kadar sahip çıkamadığımız, günümüz "uydurukça" kelimeler ile söz konusu eseri ayniyle iletemeyeceğimiz gerçeği ile yüzleştiğimden dolayı. Öyle kelimeler var ki, okurken anlatmak, hissettirmek istediği şeyi okuyucuya çok iyi anlatabildiği gibi cümlenin ahengini de coşturuyor.
İtiraf edeyim ki, yanımda sözlük ile okudum kitabı. Normal şartlarda bir kitabı okurken akıcılık kaybolmasın diye duraklamak istemeyiz, dikkatimiz dağılsın istemeyiz, kitaptaki olayın içine girmişken tekrar çıkmak istemeyiz. Ama bu ve benzeri, eski Türkçe ile yazılmış eserleri okurken müstesnâ. Zevk bile aldım diyebilirim hatta. Sözlüğe bakmadan okuyabilecek bir babayiğit olana kadar da okumaya devam edeceğim.