“Bu Ülke”nin Hâli Pürmelali
Eser, Türkiye’nin -“Bu Ülke”nin- 1839 Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma serüvenini tüm çıplaklığı ve çarpıklığı ile ele almakta; ayrıca sürece göz ardı edilemeyecek eleştiriler yöneltmektedir. Eserin kıymetini anlayabilmek için Cemil Meriç’in münekkit yönüne ışık tutmak gerekmektedir. Meriç’e göre eleştiride hakikat tüm çıplaklığı ile ortaya konulmalıdır. Bu noktada Dücane Cündioğlu’nun Cemil Meriç’in eleştiri anlayışı bağlamında yaptığı benzetmeyi hatırlatmadan geçemeyeceğim: “İnsandan bahsedeceğiz, Platon’un insanından. Ama Diyojen gibi. Bilirsiniz tabii, Platon ‘İnsan iki ayak üstünde duran tüysüz bir hayvandır.’ demiş. Diyojen hindiyi bağırta bağırta yolduktan sonra Atina meydanlarında ‘İşte Platon’un insanı!’ diye halka teşhir etmiş.” (Dücane Cündioğlu, Bir Mabed Savaşçısı Cemil Meriç, Etkileşim Yayınları, 2007, İstanbul, s. 68)
İşte Cemil Meriç de Diyojen gibi Batılılaşma serüvenimizin tüm gerçekliğini çelişki ve farklı değerlendirmeleriyle ortaya koymuştur. Bir bakıma eser Batılılaşma serüvenimizin muhasebesi niteliğindedir. Yazar adeta “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır” hassasiyetiyle konuya yaklaşmıştır. Tabii ki Batılılaşma meselesi bugün bile herkesin üzerinde görüş birliğinde olduğu bir husus değildir. Serdedilen düşüncelere katılmasak da bunları görmemezlikten gelemeyiz. Esasında münekkidin işlevi de bu noktada tebarüz etmektedir: Konulara farklı açılardan bakabilmek, bunları değerlendirebilmek ve terkibe, senteze varabilmek. Cemil Meriç bunu orijinal üslubuyla bihakkın yerine getirmiştir. Ancak eserde Cemil Meriç, oğlu Mahmut Ali Meriç’in deyimiyle “yalnız”, “tedirgin” ve “küstah” şekillerde karşımıza çıkabilmektedir. Yazılanların hakikat boyutu inkâr edilememekle birlikte dehalara özgü farklı hususiyetlerin olduğunu unutmamak gerekir.
Meriç, ülke gündemini yıllardır ve hâlâ meşgul eden konulardaki mitleri, algıları keskin üslubu ile kırabilmiş ve konunun nasıl ele alınması gerektiğiyle ilgili sağlıklı, sorgulamalara açık fikirlerini eserde belirtmiştir.
Cemil Meriç’in kendine has keskin ve akıcı üslubu dikkat çekicidir. Anlamak ve metne nüfuz edebilmek için kavramların bilinmesi, konuya tam odaklanılması ve bunun için temel kavramların, sosyokültürel yapının bilinmesi gerekir. Bu bağlamda Cemil Meriç’in entelektüel biyografisine ve eserin sonunda kavram ve kişiler lügatine yer verilmesi son derece isabetli olmuştur. Bunlara ilaveten eserin bir roman gibi değil, sindire sindire okunması gerektiğinin altını çizmeliyiz.
Eser, Doğu ve Batı düşüncesinin temel eserlerini değerlendirerek okurları son derece zengin bir okuma dünyasına sevk etmektedir.
Eser; “Bu Ülke”yi -Türkiye’yi- tanımak, kendini ve doğru olarak sunulan verileri, düşünceleri sorgulamak isteyen herkesin okuması ve faydalanması gereken bir yapıttır. Cemil Meriç, Doğu ve Batı düşüncesine hâkimiyetiyle özgün terkip ve değerlendirmelere ulaşması bakımından okunmayı fazlasıyla hak etmektedir.