Rusya Bilimler Akademisi tarafından kollektif olarak hazırlanan bu eser Marx’ın hayatını tüm yönleriyle ele almış. Tercümesi biraz devrik cümlelerle ve ağır olsa da yavaş okunduğu taktirde anlaşılması mümkün. Daha akıcı bir tercüme olabilirdi diye düşünüyorum.
1850’lerdeki gibi kapitalizmin en vahşi şekilde uygulandığı, insanların günde 20 saat her türlü sosyal haktan mahrum olarak çalıştırıldığı bir süreç ancak Karl Marx gibi idealist, mücadeleci ve kararlı biri tarafından durdurulabildiği anlaşılıyor. Ve görülüyorki bugünün liberal ekonomisi Karl Marx’dan çok şey öğrenmiş.
Bana göre Marx’ın hataları, aklın kamulaştırılamayacağını dikkate almaması ve dini inancın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini görmezden gelişi olmuş.
“Din insanların mücadele azmini felce uğratır ve sonunda mevcut sistemin kabulüne yol açar” diyor Marx. Kendisi zorla din değiştirmiş bir yahudi ailenin çocuğu olan ve aile içinde Yahudi, dışarıda ise Protestan olarak yaşamanın getirdiği bir iç çatışmanın sonucu olarak mı, yoksa gerçekten böyle düşündüğü için mi dini reddettiğini anlayamıyoruz bu eserde. Bazı konularda psikolojik çözümlemelerden uzak durulmaya özen gösterilmiş.
Marx sık sık, demokrasiden ve özgürlükten bahsetmesine rağmen bir gün geliyor ve proletryanın devrimci diktatörlöğünden söz edebiliyor. Bu bir çelişki gibi geldi bana.
Bir çağa damgasını vuran ve tarihin akışını değiştiren Marx’ın biyografisinin, yaşadığımız dünyayı daha iyi anlayabilmek için okunması gereken bir eser olduğuna inanıyorum.