İstanbul'dan yola çıkan bir otobüsle toplam 1.5 ay süren bir Doğu ülkeleri macerası.
İlk durak İran. Tamamen gri ve siyahlarla kaplı bir ülke. Ancak kadını-erkeğiyle aynı zamanda cıvıl cıvıl bir ülke.
İkinci durak ise zamanın da ötesinde bir ülke, Pakistan. Aynı zamanda fakirliğin, sefaletin ve uyuşturucunun tamamen hakim olduğu bir manzara. Gümrüklerde çoğu zaman sebepsizce geçirilen saatler, sıkı kontroller vs.
Üçüncü durak, Hindistan. Binlerce tanrılı, yüzlerce farklı dilli bir ülke. Tam bir cümbüş. Yılın her günü, ülkenin mutlaka bir yerinde bayram. Ülkenin her yerinde her gün bir tanrıyı veya kutsal bir günü anmak için toplanan binlerce Hindu. Sefalet, ter-ölü kokuları, lağım ve pislik kokularının arasında som altından yapılan tanrı heykelleri. Hindistan'ın ve dünyanın en muhteşem eselerinden birisi: "Taç Mahal". Ardından kutsal Ganj kıyıları ve içinde aynı anda yıkanan binlerce Hindu.
En son durak ise, 1968 kuşağıyla tanınmaya başlayan Katmandu. Yine sefalet, fakirlik, kargaşa ve mistisizm. Son olarak da uçakla dönüş. Yazar aynı yolu bir daha otobüsle dönmeyi göze alamadığı için uçağa canını zor atmış gibi gözüküyor.
Kitaba ilişkin getirebileceğim olumlu-olumsuz eleştiriler şunlar olabilir: 1- 1.5 aylık bir seyahate nisbeten kitabın hacmi çok az tutulmuş. Örneğin;otobüsle koskoca bir İran geçiliyor, bir çok şehirden geçiliyor. Ancak İran'a ayrılan bölüm çok kısıtlı. 2- Anlatım akıcı, sıkılmıyorsunuz. 3- Özellikle bir bayanın oldukça zor, tehlikeli ve yorucu bir maceraya atılması; gençlerimiz için teşvik edici olmalı. O uzak diyarları başkalarının ağzından değil, kendi insanımızın ağzından dinlemek daha anlamlı.