Bu eserinde Montaigne deyimsel ifadelerle görüşlerini anlatmaya çalışıyor. İnsanlara çok saygısı var ama yaşadığı çağda son derece katı ve sıkı dini kurallar uygulanıyor. Yazar bu çelişkiyi aşmış. O yüzyılda Fransa’da son derece katı hiristiyanlık kuralları var. Protestan mezhebinden olanlar katlediliyor, insanlar gyotinlerde kafaları uçurularak idam ediliyor. Yazar böylesine acımasız bir çağda insan sever fikirlerle ortaya çıkıyor. Türkçemize geç de olsa kazandırılmış bu eseri birkaç kez okuyabilsem sindire sindire düşünebilsem diye düşündüm. Felsefe ve edebiyat içiçe. Açık ve samimi. "Yasalardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?’ diye sorarken ondaki cesur yüreği 17. yüzyıl koşullarında değerlendirmek ve bugün 21. Yüzyıl başında aynı koşullarda aynı yüreği taşıyabilen kaç kişi vardır diye sormak geliyor içimden. Bilgi ve düşüncenin ezber bilmeye dayanmadığını ezberin belleğe emanet edilenlerin saklanmak için konulan eşya gibi olduğunu söylerken de akılcı düşüncenin yanısıra analitik düşüncenin ne kadar gerekli olduğunu savunmuştur.
Yaşamak ve çalışmak fırsatlara koşmak yaşamın bir gereğidir. Yazar bunu ısrarla vurgulamaktadır.Ruh beden ilişkisini canlı ve etkileyici gören yazar, insan ruhunun bir kenara çekilerek tembel tembel oturmasını değil, bedeni hor görmeden ona bağlanıp onu sevmek olduğunu vurgulamaktadır.