Kitabın ilk 250 sayfasının bir cinayet romanı ile ilgisi yokmuş gibi geldi. Okurken, özellikle içki masasındaki muhabbetler canımı sıktı. İstanbul Hatırası ve Sultanı Öldürmek kitaplarında, baştan sona polisiye ve kovalamaca geçen sayfalardan sonra biraz hayalkırıklığı başlamıştı. Son 150 sayfa ise yokuştan aşağı, frenleri patlamış, yük dolu bir kamyondaymış gibi geçti. Sayfaları ardarda bir solukta bitirdim.Sonra dönüp ilk 250 sayfayı düşündüm.Gereksiz hiçbir şey yokmuş. Yine de polisiye kısmının diğer okuduğum kitaplar gibi baştan sona olmasını dilerdim. Bir sözüm de Ahmet Ümit'e. Bu kadar bu coğrafyadan olan başka bir insan daha var mıdır? Meyhaneyi de biliyor,camiiyi de, kiliseyi de. akşamcıyı da biliyor, solcuyu da, dinciyei de, tarikatçıyı da, faşisti de, kürtü de , ermeniyi de, türkü de. Tam bizim mahallenin çocuğu. Bu ülkeye hep bir mozaik benzetmesi yapılır ya. Ahmet Ümit de bir mozaik. Şimdi sıradaki kitaba bakıyorum, heyecen ve merakla...