Ataletin, tembelliğin, dinamizm ruhunun eksikliğinin bir insanı yavaş yavaş nasıl öldürdüğünün melankolik ve mizahi bir dille anlatıldığı, harikulade bir üslubun bizi sarıp sarmaladığı gerçek bir roman. Oblomov kendini sarıp sarmalayan ataleti içinde o kadar çaresiz kalıyor ki, hayatta en değer verdiği şey, aşık olduğu kişi, elinden en yakın arkadaşı tarafından alınıyor, Oblomov'a da bu duruma kahretmek değil müteşekkir olmak düşüyor. Biz doğulu toplumlarda çevremiz Oblomovlarla dolu. Daha aktif, daha canlı olabilsek, ideallerimizin peşinden koşup yakalama cehdini taşıyabilsek, belgi gerçek bir hayata sahip olabilirdik. Ama başka yaşamların pırıltılarına seyirciyiz sadece. Oblomov'da kendimi buldum ben. Herkese değil, taşıyabilecek olanlara tavsiye ediyorum.