Güzellik Salonu Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Güzellik Salonu
Akvaryumla dünyayı, balıkla insanı daha en baştan bir arada görmeye teşneyiz. Salgın hastalıklar yayılmadan önce anlatıcının balık besleme merakının başladığını görüyoruz, çeşit çeşit balık besliyor, akvaryumların dükkanını güzelleştirdiğini düşünüyor. Balıkları izlemek keyif verici, derinlerde öylece duruyorlar veya oradan oraya gidiyorlar, sınırlı bir dünyanın içinde olabildiğince özgürler. Deneme-yanılma yöntemine başvuruyor anlatıcı, oksijen motoruna ihtiyaç duyanlar, duymayanlar, başka türlerle bir arada barınıp barınamayanlar, her türlü balıkla hemhal oluyor ve bu sevimli mahlukların huylarını öğrenmeye çalışıyor. Uğraşlarını ince ince anlatıyor, hayvanların hareketlerinden akvaryumları donatma biçimine kadar. Güzellik salonunun Ölüm Evi'ne dönüşmesiyle birlikte balıkların da yavaş yavaş ölmeye başlamalarını garipsemiyor, hatta kendisi de hasta olduğunu anladıktan sonra hamama giderek bir nevi balıklaşıyor, sonunun yavaş yavaş geldiğini seziyor. Ölüm Evi'ndeki hastalardan birine dönüşmeden önce kısıtlı bir zamanı var, ölenlerin kıyafetlerini giyerek erkekleri kovalıyor, gay bir crossdresser. Gerçi cinsel tanım tam bu olmayabilir, erkeklerle ilişkiye girmekten hoşlandığını biliyoruz bir tek. Neyse, ölmeye yatanların eşyalarını, paralarını ve diğer kişisel eşyalarını isim bantları yapıştırdığı dolaplarda saklıyor ve sonrasında eğer hatıra olarak isteyen birileri çıkmazsa kendisi kullanıyor. Hastanede hor görülen insanlara başlarda merhametle yaklaşmıyordu ama bir süre sonra kurbanları salona kabul ediyor, her birine rahat bir ölüm döşeği sağlıyor. Balıklarla olan ilişkisi de değişiyor; daha hayat dolu balıklar arıyor, sıkılgan kişiliğini durgunlaştıracak türlerden, böylece ölümün sabitliğini ortadan kaldırmak istiyor ve denemelerine başlıyor. Salonun ölülerle dolması ve balık çeşitlerinin artması hemen hemen aynı döneme denk geliyor. Sualtı bitkilerinin arasında gizlenen balıkları izlemek hoşuna gidiyor, belki de öleceklerini anlayan balıkların sakin, gizli bir köşe aradığını bilmeden. Balıklara kapasitelerinin üzerinde bir şey yüklemiyorum bence, böyle davranırlar mı bilmiyorum ama davransınlar istiyorum, o zaman davranıyorlar. Çok unutkan olduklarını biliyorum ama ölümü kim unutmuş? Bu sefer fazla bir şey yükledim gerçekten, ölüm konseptiyle zerre ilgileri yok, sadece çok kötü bir şey olacağını sezip kendilerini çevreden yalıtıyorlar bence. Bizim anlatıcı da benzerini yapıyor sonlara doğru, hastalığı ağırlaşınca salona daha fazla insan almayacağına dair karar alıyor, kendini sualtı bitkilerinin arasına çekiyor, hatta bir yerde salonu suyla doldurmayı bile düşünüyor. İnsan akvaryumu. Ölüm için hazırlık.
Bellatin yine parçalara ayırmış novellasını, her bir bölümde yaşamının ayrı bir bölümünü görüyoruz. Gittiği hamamı Japon bir ailenin işlettiğinden bahsediyor, Japonlar içeride yaşananlara karışmıyorlar, özgür bir ortamda takılıyor adamlar. Yine sonlara doğru yara ve kabuklarla dolan beden hamama gitmeye engel teşkil ediyor, normal şartlarda hamamdan yorgun argın çıkan anlatıcının dükkandan çıkmaya hali kalmıyor. Geceleri erkek aramaya da çıkmıyor, parlak kıyafetlerini giymiyor, kendi ölümüne yavaş yavaş alışıyor, bir de hastalardan çıkan kokuya. Her şeyin öncesinde salon sekizde kapıları kapatıyormuş, pek tekin olmayan bir muhitte kadın kıyafetleriyle dolaşmak zor olduğu için anlatıcı ve arkadaşları çantalarını yanlarında taşıyıp uygun bir yerde travesti kıyafetlerini giyerek müşteri bekliyorlarmış, sabaha karşı uyuyorlarmış ve çok para kazanamasalar da eğleniyorlarmış. Güzel bir yaşam. Anlatıcı salonu güzelleştirmek için yapılabilecek şeyleri bu sırada düşünmeye başlamış. "Aradığım şey müşterilerin kendileriyle ilgilenilirken berrak suyun altındaymış gibi hissedeceği ve yüzeye çıktıklarında gençleşmiş ve güzelleşmiş olacakları bir ortamdı." (s. 23) Ölüm Evi'ndeki hastaları tanımayacak noktaya gelmek anlatıcı için çok ağır bir yük. Bazı hastalarının hikâyelerini anlattığı bölümlerde umursamazlıkla birlikte acı da görülebilir. İnsanların isimlerini, yüzlerini hatırlamayacak kadar çok ölüm gördüğü için derinlerinde bir yer taşlaşmış, sadece ölümü hatırlıyor ve biliyor. Koyu bir umutsuzluk. Genç adamlar "telef oluyor", balıklarla birlikte. Artık kimin insan kimin balık olduğunu ayırt edemeyecek bir noktaya geliyor anlatıcı, her gün kaskatı kesilmiş balıklarla insanların aynı yere gittiklerini düşünüyor mu bilmem, ulaşılamayacak kadar derinlerde bir yerde yüzdüklerini düşünüyordur belki. Birlikte eğlenmeye çıktığı arkadaşları da öldükten sonra sığındığı düşüncelerinde, anılarında huzur bulmaya çalışıyor ve geçmişini hatırlıyor yavaş yavaş. Ailesi pek kayda değer değil, on altı yaşındayken evden ayrılıyor ve hamisini buluyor, adam iyi bir pezevenk ve anlatıcıya para biriktirmesini, gençliğinin sonsuza kadar sürmeyeceğini söylüyor. Biriken para altı yıl sonra güzellik salonuna dönüşüyor, sonra ilk hastayı kabul etme zamanları hatırlanıyor, ilk hastanın hayata döndürülmesi için yapılan harcamalar, verilen uğraşlar hatırlanıyor. Bir de mahallelinin salonu bastığı zaman var, aksiyonun zirve yaptığı an. Ölüm saçan bu yerden kurtulmak için toplanan öfkeli kalabalık dükkanı yerle bir edecekken anlatıcı sıvışıyor, polise gidiyor ve ekipleri mekana getirmeyi başarıyor, sonuçta salon kurtuluyor ve insanlar oradan uzak duruyorlar ama çok beklemeleri gerekmiyor zaten, içeride yaşayacak pek kimse kalmıyor. Hastalardan başka kimse yok zaten, anlatıcı gecenin bir körü içeri girmeye çalışan sevgilileri kapı dışarı ediyor. Sadece hastalar. Sadece balıklar. Sırf ölüm.
Anneden gelen bir mektup, kanser sonucu kısa süre sonra sona erecek bir yaşamın acı haberini veriyor ama anlatıcı cevap yazmıyor, o da ölümü beklemekte. Geçmişin ihtişamıyla dolu bir ölü olarak bulunmak istiyor, parlak kıyafetlerini giyiyor sona doğru. Vedaya hazır. Akvaryumları dağıttıktan, günlük işlerini yaptıktan sonra yapacak bir işi kalmıyor. Burada bırakıyoruz onu, hikâye sona varıyor. Bir bakıyorum, olaylardan ve insanlardan ibaret parçalar, ölümü bekleyen insanların psikolojileri kırık bir camın parçaları gibi bir araya geliyor, anlatıyı oluşturuyor. Cinselliğin uyandırdığı doyumsuzluğu, renkleri ve yaşamın ta kendisiyken ölümle ilişkilenmesini görüyorum. Bir insanın ağır yürüyüşünü de görüyorum, hikâyesine kendi eliyle nokta koymasını.
Bellatin'in okuduğum ikinci metni bu, Türkçedeki ilk metni.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
solskjaer
04.05.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
çağdaş meksika yazınının en popüler isimlerinden biri bellatin. notos, birçoğunu yayımlamıştı. okurda kesinlikle farklı bir pencere açacak yazarların başında geliyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Özge Bayer
28.02.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bir solukta okunan değişik bir tat bırakan bir kitap.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
..tsundoku..
10.08.2017
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
keşke biraz daha uzasaymş dedim okurken. yalın,akıcı bir dil,sıradışı kurgu ve konu ama daha derin işlenebilirdi. Yine de ben sevdim
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
zcan73 26.09.2012
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bellatin, ilginç hikayeleri olan bir yazar. Güzellik Salonu'nda pek okumadığımız türde bir hikaye anlatılıyor. Yer yer tüyler ürpertici. Yazarın bakış açısı bazılarına duygusallıktan yoksun gelebilir belki ancak bana göre oldukça hüzünlü bir anlatımı var.
farklı hikayeler okumak isteyenler çok seveceklerdir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (6)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Farklı ve sağlam hikaye arayanlara
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla