Mine Söğüt'ü ilk kez okudum. Niye geç kalmışım dedim.Ölecektim satır aralarında. Soluk alamadım yer yer.Düğümlendi gırtlağım.Burnumun tepesine at oturdu.Gömdüm kafamı bilmediğim çukurlara.
İmgelemesine, uçuşan cümlelerine, o cümlelerinin penceresinin dibindeki et yiyen bitkisine hayran oldum.
Her hikaye, sayfanın başındaki başlıklarına bakınca yeniden belirdi gözümde. Yeniden yeniden defalarca. Bir de eşi fotoğraf resmetmiş, kitapta yer yer bu fotoğraflar. Eşi de penguen 'de karikatüristmiş, Bahadır Baruter.
Sanki hikayeler için, sanki hikayeler resimler için. Sanki hepsi özellikle bu hikayeleri kovalayanlar için. Sanki ne muazzam bi uyum.
Kapadım, açtım, okudum. İçim sıkıldı, okudum, okudukça sıkıldım, sıkıldıkça okudum. Canımı sıktılar, okudum. Biri gelip canıma ot tıkasın. Yoruldum. Yoruldukça daha çok okudum. Ağlamak istiyorum'lu çok kitap okudum ben. Çünkü ağlamak istiyorum, ayarsız, umutsuz, kimsesiz, ıssız, kıyısız, köksüz, ve daha bir çok yoksunluk ekine.