Çocukluktan arkadaş iki sert ve kötü adam; Kinyas ve Kayra’nın Kuzey Afrika sahillerinde başlıyor öyküsü. Uyuşturucu işlerine giriyor, adam öldürüyor, en güzel kadınlarla sevişiyorlar. Kitabın birinci bölümünde, kahramanlarımız Afrika’da uyuşturucu işindedirler. Bol miktarda adam da öldürdükten sonra izlerini kaybettirmek için zor bir gemi yolculuğuyla Meksika’ya geçerler. Orada da boş durmayacaklardır elbette. Paraları bitince, Amerikalı bir zenginin kızını fidye için kaçırırlar, tecavüz ederler, parayı alınca kızı ve babasını öldürürler. Böylelikle Meksika günlerinin de suyu ısınır. Sahte pasaportlarla -birazcık da memleket hasretiyle- İstanbul’a gelirler. Birkaç günlük gezip dolaşmanın ardından, Kinyas bir mektup bırakarak yolunu ayırır Kayra’dan.
Kayra, yoluna kaldığı yerden -batakhanelerden- devam eder. Afrika’ya dönüp, kara kıtanın karanlık alemlerine dalar, bir dostunu satma pahasına büyük paralar kazanır, Anita isimli genç ve güzel bir kadınla -hiç bir yaşam sevinci olmaksızın ve ölümü bekleyerek- bir ilişki kurar, ama kendini aşka kaptırmaya niyetli değildir. Kinyas ise ailesi ile buluşmayı tercih etmiştir. Onun bundan sonraki yaşamı Ankara’da sürer, gerçek kimliğine bürünür, Tolga ismini yeniden benimser. Sıradan insanlar gibi iş-güç sahibi olup çoluk çocuğa karışacağı günlere doğru ilerlerken, arkadaşı Kayra’yı da bir umut olduğuna inandırmayı hayal etmektedir. Romanın sona erdiği noktada, yazarın verdiği ipuçlarıyla Kinyas’ı bir tehlikenin beklediği sezdirilir...