A. Ali Ural’ı Posta Kutusundaki Mızıka eseri ile tanıdım. Yazarın “Kaçış Hikâyeleri” zevkle okuduğum ikinci kitabı oldu. Diğer eserleri bir yana; sözünü ettiğim iki eserinde de edebiyatı dolu dolu hissettim. Nöbetçi Eczane, Korku Tüneli, Pencere, Yirminci Kat gibi hikâyeler mükemmeldi. "Taç" Öyküsünden bir bölümü paylaşmak istiyorum. “Onun odasını kitaplar doldururdu. Bu kadar kitabı olan bir adamın, bu kadar çok sorusu olması, bana onun kafasındaki sorulara cevap değil, kafasındaki cevaplara soru aradığını düşündürürdü. Bu yüzden o yokken kitaplarını karıştırır ve suç delillerini bulmaya çalışırdım. Bir gün masanın üzerine altı çizilmiş satırları görünecek şekilde kitapları dizecek ve iş dönüşü babamı masanın arkasına geçirip fotoğrafını çekecektim. Eminim ki babam elini yüzüne kapamayacak, zafer işareti yerine bana gülümseyecek ve ben bu gülümsemenin de bir soru işareti olduğunu anlayamayacaktım. (s. 85)