Bu kitaptaki öyküleri çok başarılı buldum. Hepsi şahane diyemeyeceğim tabii. İlk öyküsü bir kadının günümüz deyişiyle popülerliğini kaybedince yaşadıklarını, yalnızlığını, düştüğü boşluğu anlatıyor, yanındaymış gibi okudum adeta. Bu en güzellerindendi. İkincisi düşman yurdunda bir albayın düşüşünü anlatıyor. Her bir hikayesinde ayrı ayrı dibe vuruşlar var. Hikayeleri ara ara elimden bırakarak okuyordum ki kitap ile aynı ismi taşıyan Amok Koşucusu'na geldi sıra. Bu nasıl bir hikayedir, soluksuz okuttu kendini. Öncesinde isminin bana yaptığı çağrışımla hiç alakası olmayan bir çaresizlik hikayesi. Gözümün önünden gitmeyecek o koşu, o kadın, o doktor. Detayları vermek istemiyorum, sadece daha çok kişi okusun istiyorum. Ve ben bundan sonra gelen üç hikayeye odaklanamadım maalesef. En vurucu öykü kitabın ortasındaydı ve diğerlerini okurken de onun hükmü devam etti.Stefan Zweig bende Satranç kitabıyla uyandırdığı hayranlığı üstüne koyarak devam ettirdi.