Osmanlı İmparatorluğunun dağılış yıllarını Rumeli merkezinde anlatan bir tarih kitabı. Bazı şekil sıkıntılarına bakılmazsa konusunda derli toplu bir bilgi edinmek için biçilmiş kaftan.
Kitap Balkanlardaki mozaiğini tasvir hususunda ırkçı (Aryan-Turan) bir tablo çizilerek işe girişiyor; Türkler, Macarlar ve Bulgarlar Turanmış. Bu bazı şeyleri açıklamayınca kavmiyetçi (Türk, Germen, Slav, Latin) bakışa geçiliyor, o da yetmeyince hakim devlet isimleri (Türkiye, Rusya, Avusturya, İtalya, Almanya) devreye giriyor, bu tutmayınca etnik-dini sıfatlar kullanılıyor (Müslüman Slav=Boşnak, Ortodoks Slav=Sırp, Müslüman Bulgar=Pomak vs) ki bir sıfat karmaşasına kadar varmasına rağmen Osmanlı Milletler Sistemi tabirlerinden ısrarla kaçınılmış. Hatta “Osmanlı Devleti” ifadesini de hiç kullanmıyor; ya “Türkiye” diyor ya da “Türkiye İmparatorluğu” diyor. Yayınevinin ve yazarın adına bakılırsa buna şaşmamak gerekir fakat cumhuriyet döneminde üretilip 1970’lere kadar kullanılan bu dar kavmiyetçi bakış Balkanlarını net anlamamızı zorlaştırıyor. Zira kendi hakkımızdaki Batı icadı ithal tabirlerin birer teşhis hatasından başka bir şey olmadığını tarih gösterdi, gösteriyor.
Efendim adlandırmalara takılmaz da kitaba girişirseniz, yazarının tarihçilik sahasındaki uzmanlığı bizim gibi tarih meraklılarınca tartışılmaz ama kitabın tarihsel belgelere atıflarda bulunmadığını görüyorsunuz. Birkaç yerde şahıs görüşlerini ihtiva eden metin içi alıntılar var fakat onların da nereden alındığına dair bir kayıt koymamış. Öztuna atıf yapan değil atıf yapılan bir telif eser vücuda getirmiş!
Kitabın dörtte biri 93 harbini muharebeler ve figürler ekseninde anlatıyor. Balkan harbinde içinse düşmeden savunulan üç kaleden ve Çatalca hattından söz ediliyor. Başkaca tek bir muharebeden bahis yok. Bir Kumanova yok! Mesela, Vardar-Yenice Muharebesinden hiç söz etmediği için de, yenik ordunun çekildiği Selanik’in “kurşun atmadan” Yunanlara teslim edilmesini utanç verici buluyor ve sormayın gitsin diyor! Katliam ve tehcirlere dair başlıklar var ama içeriğinde başka şeylerden bahsediliyor. Vurgular özellikle ordunun siyasileşmesi ve İttihatçıların yaptıkları büyük hatalar konularında toplanıyor. İttihatçıları yerden yere vurup II. Abdülhamid’in yeteneğini takdir ederken kitabın son sayfasında ittihatçıların ülkücü-kavmiyetçi olduğunu hatırlayıp kurtuluş savaşına vücut veren tohumları attıkları iddiasıyla onları hoş görerek bitiriyor.