XVIII.yy. Fransasında geçiyor olaylar ki yazarın gerçek yaşamında görüp yaşadıkları ile örtüşüyor, diğer bir deyişle niyeti bu olmasa da varlıklı kesimin iğrenç yüzü, kibri ve tüm saçmalıkları nakış nakış işlenmiş durumda. Başkahraman her ne kadar köylü kökenliyim dese de onların aralarına katılınca üzüm misali kararmaktan geri duramıyor. Siyasî arenadaki hizipleşmeler, çekişmeler, güç ve mevki devşirme mücadeleleri ile bunun ruhbaniyet alanındaki paralel uzantıları, diğer yanda da krallık ve monarşinin kalıntılarının sancıları da hesaba katılınca ortamın sıhhatsizliği ve yarattığı güvensizlik ile umutsuzluk öne çıkmaktadır. Böyle bir ortamda yaşanan aşkın gerçekçiliği, samimiyeti ve inandırıcılığı da tartışılır şüphesiz. Okuduklarım içinde Stendhal'in en yetkin eseri diyebilirim, gerisi bunun gölgesinde kalıyor.