Öykülerin genel itibariyle “şok” etkisine yakın vuruşlarla bittiğini söyleyebiliriz. Durağan seyreden bir filmde bir anda artan gerilim gibi küçük öykülere yol alıyoruz. Yazar, bizi düşünmeye iterek bir yandan da hayatın içine, diyaloglar yardımıyla çağırıyor. Diyalogu sık sık kullanarak bir alan yaratıyor yazar; karşılıklı bir konuşmanın içine sığdırılmış bir öbek olabiliyor aslında merkezi sorun. “Kör ve Hançer” öyküsü tekrar tekrar okunacak bir öykü, onda da bu dizimi, bu ana hattı görebiliyoruz. Kör bir adamın süslediği bir sükse öykünün konusu. Belki de kitabın özü, cevheri bu öykünün kendisi.