Birbirini hiç tanımayan fakat ortak amaçlar uğruna İstanbul'da hapse düşen karakterlerin kâh hüzünlü, kâh eğlenceli hayatını okudum. Ayni hücrede kalan Öğrenci Demirtay'ın ortamı yumuşatmak adına anlattığı her hikâyede "Aslında uzun ama ben kısa anlatacağım" deyişleri, Doktor'un hücreden çıkmaya olan inancı dogrultusunda arkadaşlarının umudunu da diri tutma çabası, Berber Kamo'nun fazlasıyla işkence görmesine rağmen sevdiğine, Mahizer'e ulaşmak adına gösterdiği hayatta kalma mücadelesi, Küheylan Dayı'nın hücrede olmalarına rağmen dışarıdaymışçasına hayali de olsa rakı sofraları kurması, tütün sarması, höpürdete höpürdete çay içmesi ve bunları sanki gerçekmişçesine okuyucuya yansıtması, hepsi ama hepsi birlikte o kadar güzeldi ki. Kesinlikle okuyun. :)