Kürek Mahkumu Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Kürek Mahkumu
Johan Ot'u çağın ruhu olarak görmek mümkün. Yolculuğu boyunca her bir adımında yaşadığı kaotik dönemin farklı bir yüzüyle karşılaşırız. Milan Jazbec'in Ölümün Eşiğinde, Yaşamın Eşiğinde başlıklı değerlendirmesinde geçer, 17. yüzyıl Avrupa'sında bir gezgindir Ot, daha doğrusu her şeydir. Otacı, simyacı, bilgin, kaçak, kürek mahkûmu, büyücü, reformist, dönemin dejenere olduğu düşünülen ne kadar kimliği varsa sırayla hepsine bürünür ve siyasi olaylarla içten içe kaynayan bir coğrafyada oradan oraya sürüklenir. Yetmez, üzerine denize açılır. O dönemde gemilere itiş gücünü köleler sağlıyordu, Ot da onlardan biri olur. Cüneyt Arkın'ın filmlerinde görmüşsünüzdür, iki tarafa sıralanmış, zincirlenmiş adamlar kürek çekerler, yorgunluktan bayılırlar, ölürler, o hesap. Ot ölmez, delirmez de. Onun işi şahitliktir, Yeni Çağ'ın en alengirli, kaynar günlerine şahit olmadan ölmeyecektir. "Bu vartayı da atlatacağım, diye düşündü. Mutlaka bu vartayı da atlatacağım." (s. 380) Bence atlatmıştır, çağı sonlandıran Kara Ölüm değildi. Gerçi düşünüyorum da, Decameron'un ortaya çıkmasıyla birlikte belki yeni bir çağ da başlamıştır. Jančar böyle düşünmüş olabilir mi?
Eco'yla Jancar tanışmış, pek sevişmişler. Bir nevi tarihçe çıkarmış olmalarının, benzer düşünce yapılarının bunda büyük payı var sanıyorum, Kürek Mahkûmu'yla Gülün Adı iki yıl arayla çıkmış. Milan Jazbec'in tespitine göre benzer fikirleri irdeleyen cümleler var iki metinde de. Eco zaten işinin pîri, Jančar da deli araştırma yapmış da yazmış, bence günlüklere varana kadar pek çok belgeyi okumuştur. İşin tarihi boyutu bir yana, bilinen dünyanın dışına çıktıkça -deniz yolculukları vs.- fantastiğe varan bir dünyayı kurmasıyla Antik Yunan tarihçilerinin bol uyduruklu canlılarının benzerlerini de var ediyor. Dünyanın keşfedilmemiş alanları hurafelerle doldurulduğu için o zamanlar sonsuzluğa dökülen deniz, uzaya açılan kapı, cehenneme çıkan fare deliği falan var ve Ot'un maceralarında bunlar korkulacak gerçekler. Gerçi cehenneme çıkan fare deliği uygun bir benzetme, vebanın yayılmasında pirelerle birlikte fareler de oldukça etkiliydi.
Otuz Yıl Savaşları, din savaşları, cadı avı arasında yalnız bir yolgezer, gazası mübarek olsun.
Ot at arıyor, tabanvay oldukça tehlikeli. Berbat, sıcak bir hava var ve herkes dua ediyor, hastalığın belirtileri insanların ödünü kopardığı için yabancılara karşı büyük bir korku besleniyor. İhtiyarın teki, Ot'u hancıya yönlendiriyor. Hancı, Ot'a bir ev buluyor ve adamımız evine geçiyor. "Sefalete hoş geldiniz." (s. 18) Adamımızın parası var, Eski Dünya'yı dolanmak için her şeye sahip. Burada güzel bir ayrıntı var; hancı Ot'u kaçak bir kürek mahkûmu sanıyor. Anlatının sonuna doğrudan bir çıkış. Aslında şimdi düşünüyorum da, Ot'un uyandığı, kapatıldığı hücre de direkt sona ulaşabilir. Döngüsel bir yolculuktur bu belki, sondan başlamıştır.
Yerleşik yaşama geçmesiyle birlikte tehlikenin orta yerine düşer. Geceleri ışığı sönmek bilmez, kim olduğu hakkında söylencelerden başka bir şey yoktur, Yargıç Lampretiç'in sevmediği bir insan türü. Üstelik çok da okuyor, o devirde insan o kadar çok ne okuyabilir? O kadar okuyan bir insan kolaylıkla hatalı düşüncelere kapılıp şeytanın yoluna sapabilir. Risk oluşturur Ot, ahalinin dikkatini çeker ama hakkında somut deliller lazımdır. Yıldızları izlemesi böyle bir delil değildir, çok okuması da. Hasta bir kadının kanını akıtarak hayat kurtarır, parasıyla Yargıç Joseph Albin ve tayfasını kazanır, her şey iyi gidiyor gibi görünür amma lakin ki öyle değildir. Kara pelerinli, yüzü ve saçları kapkara bir adam ortaya çıkar, gizli biraderlikten ve geceleri ateş etrafında toplanan insanlardan bahseder. Sandman? Değil tabii. Okült gruplar her yerdedir, çağın urları. Ot da bir şekilde bunlarla iletişime geçecektir ve dikkat çekecektir, pelerinli dayı bu konuda Ot'u bilgilendirir. Ot gerçekten de bir büyünün etkisi altındayken kalp yemeli bir ayinin orta yerine düşer ve gece sohbet ettiği halktan insanları şüphelendirir. Kara pelerinli yine ortaya çıkar ve artık kendilerinin kardeşi olduğunu söyler Ot'a. Kellesinin gitmek üzere olduğunu da söyler, Ot oradan uzar.
Gizlice girdiği evde bir köşede yatan yaşlı kadından yemek ister, kadın çığlık atmaya başlar, Ot kadını susturmak için yumruk atar ve kadının çocukları eve gelerek Ot'u hacamat ederler. Yargıç Lampretiç Ot'u sorgular. Bu kısım çok iyi; farklı insanların Ot tasviri ve adamımızın her sorgulamada kelleyi kurtarmak için hikâyesini değiştirmesi müthiş. Sıyrılamaz gerçi, suçludur çünkü yabancıdır. Yabancılar sevilmez, kelleleri alınır. Alınacaktır ama Ot sıvışır, biraderlik sağ olsun. Bir odun yığının üzerinde yanarak kül olduğu söylentisi yayılınca varlığından da kurtulmuş olur, artık tamamen özgürdür. Biraderler, Ot'u almak için mutlaka geri geleceklerini söylerler. Biraderlik çok güçlüdür, insanların cayır cayır yakıldığı yargısız infazların dünyasında varlığını sürdürür ve kaosun orta yerinde kurtuluşu muştular. Olabildiğince. Bizim için Ot'u kurtarmış olmaları yeterli.
Ot, kardeşliği ve halkı sorgular. Bir misyoner değildir belki ama kardeşliğin adamıdır, yine de bu umutsuz mücadeleye pek dahil olmaz. Bir yandan yeni katıldığı topluluktaki insanları inceler ve yeni kiliseler kuracak, ruhen aydınlanmış insanların bunlar olamayacağını düşünür. Umutsuzdur, yine de yola devam eder. İ.Adam nam biriyle tanışır, bu adam kokuşmuşluğu, cadı avını bitirmek için İmparator Leopold'un öldürülmesi gerektiğini söyler ve laf arasında kendi akrabalarının da cadı olduğundan bahseder, sadece Ot'a. Sonrası oldukça eğlenceli; bu ikisi başlarından geçen olaylar sonucunda bir tüccarın evinde yaşamaya başlarlar, Leopold'un kasabaya gelmesiyle birlikte işler iyice karışır. Bu noktada o dönemin doymak bilmez açlığı, cinsellik canavarı ortaya çıkar. Hiç kimse mantıklı düşünemez, beyin lobları kalçalara dönüşür falan, bir dünya seks. Sonuçta Ot yakayı yine ele verir, zaten yakalandığı zamanlar beynini kullanmayı bıraktığı zamanlardır, öbür türlü hep yırtar.
Kürek mahkûmu olur, denizler ayrı bir macera. Mahkûmluktan yırtar, sonrası yine öyle. Unutulmaz bir yolculuk, çağı aydınlatan güzel bir anlatı. Şiddetle tavsiye...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
hatice çolak
09.03.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Yazarın tanıdığım ilk kitabı. Konusu kölelik olunca koşarak geldim. İnsanların yaşadığı sıkıntıları gördükçe bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorum
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Etherial.
25.06.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Jancar'ın okuduğum ilk kitabıydı, tanışmak için nasıl bu kadar geç kalmışım diye hayıflandım. Ortaçağ araştıran birisi olarak yazarın kaleminde o atmosferi soludum, fazlasıyla Eco okuyorum sanki dedim sayfalarda kayboldum. Bu romanda sadece feodalizm, engizisyon, veba gibi kaotik çağı değil, bugüne kadar uzanan değişmez insanın varlığını, yokluğunu, hiçliğini okuyacaksınız.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Denisel
20.04.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Jancar okunmaya değer bir yazar.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
muhammed hikmet aydoğan
12.12.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
cok ıyı yazar gercekten de cok severek okudum bu kıtabı
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
mtmb
15.11.2018
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İlginç konusuyla dikkatimi çeken bir kitap. Umarım beğenirim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
Fatih Yaman
30.05.2019
Jancar'ı bu kitabıyla tanıdım. Sürükleyici, meraklandırıcı ve varoluşçu. İnsanın kasvette ve karanlıkta ne düşüneceği değil, neyi içselleştireceği ve neyin peşinden koşacağı konusunda heyecanlandırıcı bir serüven.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
onder035
22.04.2016
Drago Jancar hem betimlemeleri, hem üslubu, hem de yarattı karakterlerle karanlık ve dehşetli bir dünyayı gösteriyor bizlere. Yozlaşmış ve ikiyüzlü ayrıca. Aslında tam da bizim çağımızın bir kopyası, insanın olduğu her yer belki de böyle çürümüş, her yerine vebanın pisliği bulaşmış. Johannes Ot da bu dünyanın içinde sürekli yaşamda kalmaya çalışarak bir o yana bir bu yana savrulan, tam da ortalama sıradan bir adam. Derdi bir gün daha fazla yaşamak olan ve bunu da sıklıkla başaran bir adam. Macera ve ortaçağ romanı okumak isteyenler için tercih edilebilir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla