Frank Herbert – Dune
Naçizane yorumumu yapmadan hemen önce, her zaman yapmış olduğum gibi, yazacağım yorum hakkında bir ön bilgilendirmeyi siz kıymetli okuyuculara borç biliyorum. Öncelikle çok sıkı bir bilimkurgu (ve fantastik kitap) okuyucusu olmadığımı süratle söylemem gerek; böylece yapmış olduğum yorumun yalnızca meraklı bir okurun klavyesinden çıkmış olduğunu da hatırlatmış olurum. Ayrıca elimden geldiğince “spoiler” vermeden bir anlatı sunmaya çalışacağımı da hemen belirtmeliyim ki, bu durum yazının bir miktar sığ olmasına sebebiyet verecektir. Elbette bunu gelebilecek eleştirilere karşı bir ön “apologia” olarak da değerlendirebilirsiniz ki pek de yanılmış olmazsınız.
Gelelim Dune’a!
Nereden başlayacağım hakkında emin olmasam da, okuduğum en sıkı bilimkurgu romanı olduğunu söylerken herhangi bir tereddüt yaşamıyorum. Kurguya hayat verilirken çok ciddi bir ön hazırlık yapıldığı son derece açık bir şekilde görülüyor. Yaratılan evren, yaşanabilir gezegenler, uzay-zaman arasında yapılan yolculuklar, kudretli hanedanlar, imparatorluk ve muhteşem bir ekolojiye sahip, baharatı ile meşhur, Arrakis (namı diyar Dune gezegeni)! Tüm bu mekânlar ciddi bir siyasi, dini, felsefi, ekonomik ve askeri kurgu ile birbirine bağlanmış. Aynı zamanda yazarın tüm bunları yaparken klasik Yunan, Roma ve biraz da Arap mirasından etkilendiğini söyleyebiliriz ki bu yapıtı çok daha etkileyici bir hâle getirmiş durumdadır. Özellikle Latince ve Arapça tabirler ile anlatı çok güçlendirilmiştir. Kurgu her ne kadar 10.191 yılında başlıyor olsa da, henüz ilk kitapta tam olarak anlatılmayan bazı gelişmelerden ötürü (Hanedan ve Cihat üçlemesini okumadım ancak anladığım kadarıyla Dune’da anlatılardan öncesini konu ediniyorlar), makineler (yapay zekâ) ve insanlar arasında yaşanan savaşın sonunda insanlık makineleri kalıcı olarak yenilgiye uğratmıştır. Bu zafer sonrasında ise insanlık, görece ilkel denebilecek bir biçimde (imparatorluklar, hanedanlıklar, batıl inançlar, kılıçlar ve uzay gemileri!) yaşamaya başlamış fakat zihinsel bazı yeteneklerini de geliştirmeyi ihmal etmemiştir.
Kitabı genel olarak çok sürükleyici bulduğumu belirtebilirim. Ancak kitabın ilk yarısı, son kısmına nazaran bir miktar daha durağan gelebilir bu durağanlığa çok aldanmayın; fırtına öncesi sessizlik! Yazar birçok kavram yahut terim ürettiğinden ilk bakışta bu yeniden üretimler zorlayıcı olabilir fakat bu zorluk kitabın sonuna eklenmiş olan terminoloji sözlüğü sayesinde kolayca aşılabiliyor. Elbette yazarın, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz üzere, Arapçadan da etkilendiğini ve Fremen adlı topluluğun isimlendirilmesinde özellikle bu etkiyi göreceğinizi de belirtelim. Dune serisinin dilimizde birkaç farklı çevirisi daha bulunmakta ve bu çevirilerde bazı kavramlar yahut terimler elimizdeki kitaptan bir miktar farklı çevrilmiş olabilir. Benim bu noktada dikkatimi çeken ilk fark; “Prophet” kelimesinin bir çeviride “Kâhin”, İthaki çevirisinde ise “Peygamber” olarak tercih edilmiş olmasıdır. Açıkçası bana “Kâhin” daha doğru bir çeviri gibi geldi, ancak bu konuyu işin uzmanlarına bırakmakta fayda vardır. Dolayısıyla elinizde farklı yayınevlerinden çıkan çeviriler varsa aynı yayınevinden devam etmenizi tavsiye ederim. Kitabın, elimizdeki çevirisi son derece iyi, mizanpaj kusursuz ve cilt harika. 700 sayfalık bir kitap olmasına karşın hiçbir sıkıntı olmadan kolayca ve hasarsız bir şekilde okunması mümkün. İthaki’ye bizi yeniden Dune ile buluşturduğundan, kitapyurduna ise bu buluşmayı ayarlamasındaki incelik için teşekkür ederiz.
Son olarak yakın zamanda gösterime girmiş olan: “Dune: Çöl Gezegeni” adlı filmi de hatırlatmalıyım. Okumaya başlamam ile filmin gösterime girdiği tarihin birbirine çok yakın olması benim için harika bir tesadüf oldu. Okuduktan hemen sonra (yaklaşık 1.5 yıldır gitmediğim) sinemaya giderek bu muhteşem filmi izleme ayrıcalığına da sahip oldum. Filmin kesinlikle saçma sapan bir romantizme kurban gitmemiş olduğunu ve kitabı (elbette bazı eksiklerle) çok iyi bir şekilde yansıtmış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca Hans Zimmer tarafından hazırlanan müzikler tek kelime ile muhteşemdi! Bence hâlâ daha vakit varken önce kitabı okuyup (ilk 400-420 sayfa) sonra da filmi izlemek harika bir tercih olacaktır. Bence acele edin!
Herkese bol kitaplı, sağlıklı günler!