Şiddetin karşısına düşünceyi, inancı, hoşgörü ve insan sevgisini koyan Barak’la, kılıcının ve bileğinin gücü ile yaşayan Börü arasındaki ilişkiler romanın önemli bir karşıtlığını oluşturuyor. Ancak tek taraflı bir bilgi akışı yok bu ilişkide; Börü'nün düşünceleri, geleneklere olan bağlılığı, kendi sonlarını görebilmesi ve Barak'ı değerlendirmesi de önemli. Mesela Börü, devletin içinde bulunduğu çözülmeyi belki de Barak’tan bile daha iyi görebiliyor. Savaşçı ve göçebe geleneklerini terkettikçe moğolluklarını da yitiriyorlar Börü'ye göre. Dünya malına, altınlara, ipeklilere, ticarete duyulan ilgi bu savaşçı kavmi giderek güçsüzleştiriyor. Düşmanları ile karşılaştıklarında silahsız bir dervişin, yani Barak’ın izinden gidecek kadar cesur değil belki savaşçı Barak , ne var ki dervişlerin insan sevgisiyle dolu şiddet karşıtı düşüncelerini dünyaya bu Moğol savaşçılarının koruması altında yayma çabaları da doğrusu yaman bir çelişki. Reha Çamuroğlu, bu çelişkiyi bilerek derinleştiriyor romanında.