Kumların Kadın
Beton Ada'nın kaçışsız köşelerinde bir adam duvarlara adını yazıp birileri tarafından görülmeyi umuyor, yerleşmemiş toprağın kaymasıyla tırmandığı doruktan aşağı düşüyor ve düştüğü yerde geçmişini tekrar tekrar kurgulayıp çıkmasını sağlayacak bir güç bulmaya çalışıyor. Kişinin kendisini yenmesini sağlayacak bir süreç için nelerden vazgeçilebilir? Alışkanlıklar? Bilinenin konforu? Yaşamın biçimlenebileceği sayısız olasılıktan korkmak doğal bir şey, şehir değiştirmek gibi. Üstesinden gelinebilir, eğer bırakıp gitme özgürlüğü orada bir yerde duruyorsa. Nöbetteyiz, önümüzde bomboş bozkır uzanıyor, daha da iki saat dikileceğiz orada. Bir nimettir; görevin yerine getirilmesinin saadeti günlerin aynılığını katlanılır hale getirir. Kapanmaz bir yaradır; insan kendiyle kalamadığı için, istediği zaman gidemeyeceği için elindeki silahta mermi olmasını umar. Gidememeye yol açan şu duvar, şu dikenli teller, şu erk sahipleri namlunun ucuna yakışır. Bundan sonra kalmak isteyenlerin huzuruna göz dikilir. Kabullendikleri için aşağılıklaşırlar, birkaç kurşun onlara. Gidenlere de tabii. Tellerin ardındaki otoyoldan hızla geçen arabalar kaza yapsın, yukarılardaki uçak düşsün, dünyayı döndüren her şey dursun, burada unutulmuş bir acı çekiliyor ve bu acı dünyanın tamamını kapsıyor, her şey her yerle bir oluyor, bu nasıl oluyor? Durduğum yerde kalbim sökülüyor ve onca şeyin bundan haberi yok, bir tek şu ağaç biliyor, bastığım toprak biliyor, otobanın arasında kalmış beton ada biliyor, kendine sığıştırmak isteyen kumlar biliyor. Onların bildiğini bildiğimiz sürece, başka bir kendiliğe yürüyemediğimiz sürece kurtulamayacağız.
"Cezası olmadıkça, kaçmanın da zevki olmaz."
Epigraf. Ölüme varacak bir kapalı devre. Bilinmeyenin korkusu, kaçmanın/gitmenin cazibesiyle çatışır. Bir daha gidemeyecek olmanın korkusu daha büyük, ölümden önce son bir çıkış olmayabilir. Kafka'nın karanlığındaki her boşluğu kumlar doldurmuş. Tırnak aralarını temizlemek, bütün bir köyü kumdan temizlemek kadar büyük bir iş, büyük olduğu kadar anlamsız. Yaşam ne kadar kapansak da bir çatlak buluyor ve içeride birikiyor. Kendiliğin sonsuz çeşidinden ve dışarıdaki fırtınadan hiçbir zaman kurtulamayacağız. Kumlar bunu çok iyi biliyor, bütün açıklarımızın farkında.
Kumla şekillenmiş bir yaşam. Köyde bir an bile boş durmak yok, bir gün temizlenen onca kum ertesi gün rüzgarla tekrar geliyor ve bu temizlik her gün, her gün yapılıyor. Kumun üzerinde yüzen gemi imgesi beliriyor adamın kafasında, evler de kumda yüzebilir, hiçbir şey sabit kalmak zorunda değil, her şey hareket edebilir, değişebilir, yok olabilir ve yeniden belirebilir. "Akan evler, şekli olmayan köy ve kasabalar." (s. 36) Bu akışkanlık kendini konumlandırmaya çabalayan insan için büyük işkence.
Son. "Buradan nasıl kaçacağını ertesi gün de düşünebilirdi." (s. 172) Biraz araştırdım, Ballard'ın Abe'den esinlendiği birçok kaynakta söyleniyor. Maitland'ın son düşüncelerinin adamımızınkilere benzemesi anlaşılabilir hatta denebilir ki Ballard, Abe'nin anlatısını Londra'ya uyarlamıştır.
Kobo Abe'nin bütün kitapları Türkçeye çevrilmeli.