Latife Tekin’den bir kitap okumayı zaten epeydir istiyordum. Gezdiğim kitapçılarda birkaç kez (üstelik de bu kitabı) elime alıp alıp bırakmıştım, daha acil okunacak kitapları alabilmek için. Demek ki kısmet bugüneymiş. Öncelikle yazarın, gelenekleri, dilleri, inançları, giyim kuşamları, günlük hayatlarındaki detayları içerecek kadar köy yaşantısına vakıf olması, kitapta anlatılan şeyleri gerçek dışı, hayal ürünü ya da zorlama köy edebiyatı olmaktan çıkarmış. Cahilliğin insan hayatını nasıl zifiri karanlığa boğduğunu, böylesi bir karanlığa düşen bireyin tek başına direnemeyip zamanla onlardan birine dönüştüğünü ve içlerinde en zeki olanı nasıl hiç anlamayıp el birliğiyle delirttiklerini bazen gülerek, bazen üzülerek okudum. Anlatılan ortam benim için çok da yabancı değil. Tamamen içine gömülmesem de hep yakınlarımda, yanı başımda olmuştur hayatım boyunca. Ordaki akıllı, zeki, sıra dışı insanlara hep üzülmüşümdür. Bu roman o yüzden hislerime tercüman oldu diyebilirim. Sırf Anadolu’nun konuşma dilini (bazılarımız için hatırlamak bazılarımız için de) duymak için bile okunmalı bu kitap.