Mecnun Leyla’ nın aşkında o kadar kendinden geçmiş o kadar kendinden geçmiş ki bir süre sonra ondan başka hiçbir şey düşünemez hale gelmiş. Mecnun’ a ne sorulsa tüm yanıtları Leyla oluyormuş. Bu nedir deserler;Bu Leyla’ dır diyormuş, Bu yol nereye gider deseler;Bu yol Leyla’ ya gider diyormuş, Bu kimin deseler;Bu Leyla’ nındır diyormuş ve en sonunda sormuşlar Mecnun’a sen kimsin demişler;Ben Leyla’ yım demiş. İşte dava adamları da tıpkı böyledirler, bir süre sonra davaları içerisinde eriyerek o davanın bir parçası, bir organı, bir yanı olurlar. Kişi eğer İslam davasına aşık ise bir gün Hallac-ı Mansur gibi o davanın içerisinde eriyecek ve davasından yani İslam’ dan başka bir şey düşünemez hale gelecektir. Yazar kitabında bunu daha net ve açık bir dil ile anlatarak okuyucusuna aslında İslam davasının nasıl bir dava olduğunu ve kişinin bu davadaki vazifesini nasıl algılaması gerektiğini aktarmış. Kitap tamamen tasavvufi bir zihniyet içerisinde yazıldığı için içerisinde ne herhangi bir politik, siyasi kaygı gütmektedir, ne de amacından sapmaktadır. Yazar özenle Müslüman kişinin kimliğine karşı olan tavrının nasıl olması gerektiğini aktarmış.